Cumartesi, Aralık 31, 2005

Bu Gece Son

Bu gece son biraz sonra
Bu kapıdan son kez çıkıp yine kendimi
Vuracağım yollara
Kimbilir kaç kere ıslanacak yüzüm
Elimi tut düşman olma
Ne olur parça parça olmasın içimiz
Mutlu ol iyi bak kendine
Ne olur gözüm arkada kalmasın
Uzun uzun seneler var önünde
Gün gelir sevgilim
Acıya alışırsın, alışırsın

Bu gece son biraz sonra
Bu kapıdan son kez çıkıp yine kendimi
Vuracağım yollara
Kimbilir kaç kere ıslanacak yüzüm
Elimi tut düşman olma
Ne olur parça parça olmasın içimiz
Mutlu ol iyi bak kendine
Ne olur gözüm arkada kalmasın
Uzun uzun seneler var önünde
Gün gelir sevgilim
Acıya alışırsın, alışırsın
Bu gece son

Cumartesi, Aralık 17, 2005

Deniz Feneri


Belki duymuşsunuzdur.Deniz Feneri adında bir organizasyon var. Bu organizasyon ihtiyacı olan insanlar için yardım kampanyaları düzenleyip yönetiyor. En son Pakistan depremzedeleri için yaptıkları çalışmalarla adları duyulmuştu.
Ben bu tip oluşumlara biraz ihtiyatlı yaklaşırım. Çünkü suistimale açık bir konudur. Genelde belli bir grubun çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterdiklerini ya da yapılan yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığını dünürüm.
Ancak bu hafta benim de yakından tanıdığım birilerine Deniz Feneri yardım etti. Yardım edilen kişilerin belirgin bir siyasi görüşü ya da üyesi bulunduğu bir cemaat yok.
Belirgin olan tek yanları yardıma ihtiyaçları olduğuydu.Deniz Feneri kendilerine ev eşyası ve giyim yardımı yaptı.Önümüzdeki günlerde de erzak yardımı yapacakmış.
Deniz Fenerini kutluyorum ve teşekkür ediyorum. Sizleri de bu organizasyona katılmaya davet ediyorum.Benim artık gönlüm rahat ben de bu organizasyonda gönül rahatlığıyla yer alabilirim.

Salı, Aralık 13, 2005

Bütün mesajlaşma programları bir arada

Birçok kişinin birden fazla mesajlama hesabı var. MSN Messenger , Yahoo Messenger , GoogleTalk ve ICQ en çok kullanılanları. Bunların hepsi için ayrı programlar kurmak rahatsız edici ve karışık bir durum. Ayrıca başkalarının bilgisayarından kendi mesaj programlarınızı kullanmak istediğinizde o kişilerin hesaplarını kapatmak zaman zaman sorun yaratabiliyor.
İşte bunların hepsine birden çözüm bu site www.meebo.com . Aynı anda birden fazla hesabınızı web üzerinden kullanabilirsiniz.

Pazartesi, Aralık 05, 2005

UNIVERSIADE arazisi kriz yarattı

İzmir’de düzenlenen 23. UNIVERSIADE oyunları için yapılan olimpiyat köyü sorun oldu. Olimpiyat köyünün arazileri üzerine yapıldığını öne süren bazı toprak sahipleri açtıkları davaları tek tek kazanmaya başladı.

İZMİR - Mahkemenin aldığı karar nedeniyle oyunlar köyünden ev alan 943 kişiye ise tapuları verilemiyor.


İzmir’de UNIVERSIADE oyunları için yapılan olimpiyat köyü, kentin eski bir sorununu gündeme getirdi. Balçova Belediyesi’nin 1972 yılında gecekondulaşmanın önüne geçmek için 5 bin kişiye arsa satışı 12 Eylül ihtilali nedeniyle kesintiye uğradı.12 yıl sonra hak sahiplerine arsaları geri verilmeye başlandı. Ancak 1999 yılında zaman aşımının gündeme gelmesi nedeniyle tapuların iadesi durduruldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi, olimpiyat köyünü bu arazi üzerine yapınca sorun yeniden gündeme geldi. Arsa mağdurlarının avukatı Mustafa Kemal Turan belgeler ve bilgiler ortaya çıktıkça hak sahiplerinin haklılığının anlaşıldığını söyledi.Turan “Dolayısıyla şimdi belediye bu duruma göre satmayı vaadettiği bin kişiye tapularını veremeyecek, yani bin tane daha mağdur araya gelmiş oluyor, bunun sebebi de bu ufuk ve vizyon projesinin ihtilal döneminde kesilmesi, arkasından bölgede geçen kamu yatırımının bir senede iki senede değil de 15-20 sene devam edilmesi” dedi. Hak sahiplerinin belediyenin aynı bölgedeki arazileriyle, olimpiyat köyündeki kendi arazilerinin takasına razı olduğunu söyleyen, arsa mağdurlarının avukatı, yargı süreci bitene kadar davacılara ait hisse üzerine ihtiyati tedbir kararı konulduğunu da açıkladı.

Salı, Kasım 22, 2005

Alice Harikalar Diyarında 'dan bir bölüm


"Bana hangi yoldan gitmem gerektiğini söylermisin?" dedi Alice,
"Bu neyi istediğine ve neye ulaşmaya çalıştığına bağlı" dedi kedi.
"Şey bilmem ki..." dedi Alice,
bunun üzerine kedi de:
"O zaman hangi yoldan gittiğin farketmez" dedi.

Pazar, Kasım 20, 2005

Uçan araba hayali


Birçoğumuzun bildiği bir çizgi filmdir Jetgiller.Akıllı robotlar, görüntülü telefonlar, kule şeklinde evler ve uçan arabalar...Bunların hepsi bugün gerçek oldu.Evet , uçan araba da gerçek! 1960'larda Dr Moller tarafından başlatılan çalışmalar sonucu Skycar adında M400 modeli üretildi.Önümüzdeki yıllarda M600 üretilecek.Saatte 360mil/saat hız yapabilen bu arabaya 1 milyon dolara sahip olabilirsiniz.Daha detaylı bilgi için www.moller.com adresine bakabilirsiniz.

Çarşamba, Kasım 02, 2005

İnternet Daha Ucuzlamalı

Telekom 1 kasım itibariyle ADSL tarifelerinde indirim ve değişikliğe gitti. Fakat bu tarifler hala yetersiz. Avrupa da bir çok ülke çok daha ucuza çok daha hızlı internet hizmeti sunuyor.Örneğin Almanya'da 1024k bağlantı için aylık ücret yaklaşık 20ytl iken Türkiye'de 512k(sınırlı) internet bağlantı hizmeti 30ytl 'ye satılıyor.
Devir bilgi ve teknoloji devri olduğuna göre dünyanın bilgisi de internette olduğuna göre, hiç zaman kaybetmeden ülkemizde internetin bütün ülkelerden daha kolay daha kaliteli ve ucuz olması gerekiyor.
Aksi halde hızla değişen ve gelişen dünyada geri kalmaktan kurtulamayacağız.Birçok kişi internetin önemini henüz kavrayamamış olabilir fakat gerçekten her geçen gün göreceğiz ki internet artık bir yaşam biçimi olacak.
İnternet teknolojiyi,ekonomiyi hatta politikayı ciddi anlamda etkileyecek bir unsur olarak çıkacak karşımıza.Buna hazır olmak internetin çok yaygın ve hızlı olmasından geçecek.
İnterneti kullanan kişi ve kurumlar zaman içerisinde bu teknolojiyi kullanarak neler yapabileceklerini tespit edecekler.
İnternete yabancı bir toplum olarak kalırsak daha önceki kaçırdığımız (Sanayi Devrimi) gelişmeler gibi bunu da kaçırabiliriz.
İnternet kullanımı artmalı bunun için de çok daha ucuz olmalıdır...

Salı, Kasım 01, 2005

Kör kuyulara atsalar da!


Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği,kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın.Eşek bu. Düşmüş işte.Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprakdökülmüştü.Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyeneşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde.Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor.Üstelik yaralanmış.Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağızköylüleri yardıma çağırdı.Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibedöktü.Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi vesonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.Köylüler ağzı açık bakakaldı.
* * *Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.(Ne bazeni, çoğu zaman.)Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüpsilkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.Kör kuyuda olsak bile!
(Anonim)

Cumartesi, Ekim 29, 2005

29 Ekim - Bağımsızlık

Bugün alışveriş maksatlı Konak’tan geçiyordum. Konak’ta tarihi Hükümet Konağı (Valilik binası) ‘nın önünde bir kalabalık gördüm.Valiliğin merdivenlerine sıralanmış siyah beyaz üniformalarıyla Deniz Kuvvetleri Bandosu vardı. Bir sürü nefesli çalgı ile marşlar çalmaya başladılar. Kulağa çok hoş geliyordu. Bende diğer insanlar gibi durdum onları dinledim.29 Ekim kutlamaları çerçevesinde yapılan bu eylem doğaçlama gibi görünüyordu. Hem hüzünlü hem coşkulu marşları dinlerken başımı yukarı doğru kaldırdım. Valiliğin balkonunda Türk bayrağı dalgalanıyordu. Aklıma tarih kitaplarından hatırladığım balkona Yunan bayrağı çekilmiş hali geldi binanın.
O zamanki İzmirlilerin duygu ve düşüncelerini tahmin etmeye çalıştım. Gerçekten tüylerim diken diken oldu. Bir kez daha Mustafa Kemal Atatürk ‘e teşekkürler. Teşekkürler ki bu balkonda düşman bayrağının dalgalanması uzun sürmedi.
Atatürk muhalifleri biraz akıllı ve vicdanlı insanlar olsalar da düşünseler, bu şehirde bu vatanda başkalarının bayrağı altında zorla marşlar dinlemek de vardı. Oysa şimdi canı gönülden dinliyoruz…


Perşembe, Ekim 27, 2005

Ağlamak istiyorum

yeni tepkilerim oluyor...

Siz siz olun uzun bir yazı yazarken mutlaka yazdığınız şeyi yedek alın yoksa benim gibi koca bir yazıdan sadece yukarıdaki üç kelimeye kalırsınız:(((

Çarşamba, Eylül 28, 2005

Rock'n Live Weekends Summer

1-2 Ekim 2005 tarihlerinde İzmir Özdere Mavigün da Rock festivali yapılacak.İlgilenen arkadaşlara kaçırmasın.Kimler mi var!
1. Gün:
Karargah , Redd , Gripin , Manga , The Love Gods , Özlem Tekin

2.Gün:
Ege Çubukçu , Sarp , Pamela , Kargo , Duman

Bilet fiyatları 30YTL-45YTL arasında değişiyor.
Benden size öneri, festivalin mevkisi gereği üzerinize sıcak tutacak birşeyler alsanız iyi edersiniz.
Daha ayrıntılı bilgi için http://www.rocknliveweekends.com/ adresini inceleyebilirsiniz.

Cumartesi, Eylül 24, 2005

Bir Kuzen Başarısı


Blogumu okuyanlar bilir.Yazılarıma katkıda bulunup zaman zaman eleştiren bir kuzenim var.
Kuzen Alpay ailemizin gazetecisi. Ben gazeteci olacağım dediğinde ailemizin bazı büyükleri bu isteği tuhaf karşılamışlardı.Onlara göre gazetecilik gazete bayisi olmaktı…Gazete bayiliği kazançlı bir iş ama bir sürü angaryası var. Hele o dönemlerde gazetelerin promosyon olarak kuponla vermedikleri yoktu.Okuyup adam olmasını bekledikleri bir aile ferdinin kupon karşılığı ütü,su ısıtıcısı,masaj aleti gibi şeyler dağıtmak gibi bir ideali olması rahatsızlık vermişti.
Neyse bir süre sonra bu gazeteciliğin gazete bayiliği olmadığını kısa bir süre içerisinde anlatabildi bizim kuzen.
Ve istediği gibi okudu gazeteci oldu ve kupon karşılığı hiç alışveriş yapmadı.
Bugün bir dergide foto muhabirliği yapıyor. Bu hafta onun müjdeli bir haberi ile gururlandım. Hemen hemen her sene bir fotoğraf yarışmasına katılır ve ödül alırdı. Fakat bu sene aldığı ödül birincilik olunca daha bir sevindirici oldu.
Alpay ‘ın Universiade 2005 İzmir spor müsabakalarında çektiği üç fotoğraf İpragazın sponsorluğunda TSYD İzmir şubesi tarafından birincilik ödülüne layık görüldü.Fotoğrafları düşük çözünürlükte ve küçük olarak yayınladığım için kusuruma bakmayın. Kuzen başarılarının devamını bekliyorum.

Cumartesi, Ağustos 27, 2005

MADDİ İMKANLAR VERİMİ ARTIRMADA YETERSİZ KALIYOR

Çalışanlarınıza paradan fazlasını verin!

Gallup'un araştırmasına göre çalışanların iş tatmininin yüksek olduğu şirketlerde %38 daha yüksek müşteri memnuniyeti ve %27 daha yüksek kar elde ediliyor

Tüm dünyada tehlikeli bir kriz ortamı mevcut. Ancak bu kriz ne Afganistan'daki savaşla ilgili ne de küresel ısınmayla. Bu kriz iş dünyasında, şirketlerin ayakta kalabilme şanslarının azalmasıyla ilgili. Her sektörde şu ya da bu şekilde baş gösteren kriz Türkiye'de de mevcut, Amerika'da da, Avrupa'da da.
Günümüzün zorlu küresel rekabet ortamında birçok şirket ile hükümet ve üçüncü sektör kuruluşları, küçülme ve yeniden yapılanma süreçlerinden elde edilebilecek verimlilik ve tasarruf önlemlerinin faydalarını tükettiler, bu süreçlerin sonunda elde ettikleri, faydaların ötesine geçmeye başladılar. Durumu daha iyi anlamak için bir örnek vermek gerekirse; küçülme / yeniden yapılanma süreçlerini kilolu birinin kilolarından kurtulması olarak düşünelim. Ancak bu süreçler uzayınca veya gerektiği gibi kullanılmadığında kaybedilen yağlar değil kaslar ve hatta o kişinin sağlığı olacaktır. Bu örnekteki "kaslar / sağlık" şirketin en iyi çalışanları olarak da düşünülebilir.

Sadakat azaldı
Bununla birlikte, şimdilerde bu "kasları" yenilemek, korumak ve beslemek için çaba sarf eden bu kuruluşlar, karşılarında büyük zorluklar bulmaktadır. Günümüzde, bu rekabet ortamında, iyi bir çalışanı bulmak ve elde tutmak oldukça zorlaştı. Ayrıca çalışanların şirketlerine olan sadakati de eskiye oranla oldukça azalmış durumda. 1998 yılında Sibson & Company şirketinin yaptığı bir araştırmada, çalışanların %55'inin işlerinden ayrılmayı planladıkları veya düşündükleri saptanmıştır. Br başka kaynağa göre İnsan Kaynakları Yönetimi Derneği'ne (Society of Human Resources Management) en sık sorulan soru da "En iyi çalışanlarımızın rakiplerimize gitmesini nasıl önleyebiliriz?" olmuştur.
Her krizin içinde tehlike olduğu kadar fırsatlar da vardır. Dikkatli davranan ve fırsatları değerlendiren bir şirket kriz zamanında da kazanabilir. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucunda, başarılı çalışanları çekmek, tutmak ve motive etmekte başarılı olan şirketlerin en önemli iki özelliği şöyle bulgulanmıştır:
1. Adil ücretlendirme olanakları sunmak
2. Çalışanlara iyi davranmak
Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan Aile ve İş Enstitüsü'nün (Families and Work Institute) yaptığı bir araştırmada elde edilen sonuçlara göre ücret ve ek yararların çalışanın iş tatminine olan etkisi sadece %2 iken iş kalitesi ve işyeri desteğinin %70'lik bir etkisi olduğu görülmüştür.

Çalışan tatminini
Aynı araştırmada, çalışan sadakati, işte kalma ve performans gibi kavramları etkileyen faktörler için de benzer bulgular elde edilmiştir. Performans için; iş talepleri (fazla mesai ve projelerin son teslim tarihi gibi) olumsuz bir etki yaratırken iş kalitesi ve işyeri desteği olumlu etki yaratmaktadır.
Çalışanlara yaptıkları işin manalı olduğunu hissettirerek ve onlara iyi davranarak çalışan tatminini sağlamak faydalı bir şey olmasının yanı sıra güzel bir iş düşüncesidir.

Gurular haklı çıktı
Son yıllarda yapılan çalışmalar, Abraham Maslow, Frederick Hertzberg ve Peter Drucker gibi teorisyen ve yönetim "guru"larının yıllardır savunduklarını doğruladı:
Para gereklidir ancak başarılı çalışanları çekmek, tutmak ve motive etmek için tek başına yeterli değildir. Tabii ki hepimiz işe belli bir maaş için gidiyoruz ancak eğer paradan başka aldığımız bir şeyler yoksa iş bizim için anlamını büyük ölçüde yitirir. Bizi belli bir işte tutan ve verimliliğimizi doruğa taşıyan asıl şey yaptığımız işin içeriği ve işteki diğer çalışanlarla olan ilişkilerimizin kalitesidir.
Kaynak:Yeni Asır

HAYATIN 40 ALTIN KURALI

Bu kurallar daha öncede bana biryerlerden gelmişti. Bir çoğuna katılıyorum.Israrla katıltıklarımı kırmızı yazıyorum.

01- Ucuz araba kullan ama, alabileceğin en güzel evi al.
02- Adam gibi üç fıkra öğren
03- Sevinçlerini sakın erteleme
04- Eşini çok iyi seç. Çünku bu seçim mutluluğunun veya bedbahlığının %90'ını oluşturur.
05- Hergün 30 dakika yürüyüs yap.
06- Her yemekten önce şükret.
07- Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
08- Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme. (bence eleştirin ama sonuç olumsuz oluyor haberiniz olsun:)
09- Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
10- Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
11- Çocukların, adet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
12- Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak icin kendine bir yıl süre tanı.
13- Kendini ve başkalarını affetmesini bil
14- İlk yardımı öğren.
15- Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
16- Hergün 6 bardak suyunu içmeyi unutma.
17- Seni seven insanları koru.
18- Zor da olsa ailenle tatil yapmak için herşeyi dene. Bu tatildeki anlar, hayatının değerli anlarından biri olacak.
19- Kendine yapılmasını istemediğin hiçbirşeyi başkalarına yapma.
20- Başarıya, iç huzura kavuştuğun, saglıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
21- İyi ve basarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma : a) Doğru insanı bulmak b) Doğru insan olmak.
22- Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
23- Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren.
24- Cesaretli ol, hayatına geri baktığında yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.
25- Çok mükemmel bulduğun bir fikri başkasının engellemesine izin verme.
26- Keyifsizliklerini açığa vurma.
27- Nasıl bir duygu olduğunu ögrenmek icin 24 saat kimseyi ve birseyi eleştirme.
28- Evliliğini güzelleştirmek için hergün birşeyler yap.
29- İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
30- Çocukların hakkında başkalarına iyi birşeyler söylerken, bırak onlar da duysun.
31- Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma!
32- Çocuklarını anlamaya çalış, yargılamaya değil.
33- Kalem ve not defterini daima yanında taşı.
34- Zaman ve kelimeleri boşyere harcama, ikisi de çok değerli.
35- İnsanların yaptıkları olumsuz şeyleri değil, ileride yapacaklarını düşün.
36- Senden az ya da çok parası olanlarla, paran hakkında konuşma.
37- Birşeyi elde etmek cok çaba sarfettiysen, tadını çıkarmak için zaman ayır.
38- Birisinin kahramanı ol.
39- Neyi ve kimi desteklediğini insanlara söyle.
40- Sadece aşk için evlen.

Çarşamba, Ağustos 24, 2005

Universiade 2005 Bitti


Pazar akşamı açılışını kaçırdığım Universiade Kapanış törenindeydim.Stada bir buçuk saat önce gittim.Stadın üçte biri doluydu.Erken gittiğim için berbat ses denemelerini dinlemek zorunda kaldım.
Güneş batmadan saat sekizde tören başladı.FISU bayrağını taşıyan gençler ve arkasından Universiade gönüllüsü gençlerin taşıdığı çok uzun bir bayrak vardı.Uzun bayrağı tutan onlarca kişi bayrağı katlı tutup bekledikleri için ne olduğunu anlayamadık.Sonra kapalı getirdikleri bayrağı tam da bizim önümüzde açık tribüne karşı hızlı bir hareketle açıp kaldırdılar.Bayrağın sol tarafında Atatürk resmi ve devamında büyük harflerle “Yurtta sulh, cihanda sulh.” hem Türkçe hem İngilizce yazıyordu. Birden herkesle beraber ben de ayağa kalktım ve hep beraber müthiş bir coşkuyla alkışlamaya başladık. Bayrak ilerlerken Onuncu Yıl Marşını elli binden fazla kişinin hep bir ağızdan bağıra bağıra söylediğini bir hayal edin. Gerçekten çok hoştu. Herkesin gereğinden fazla bağırmasının ve bu kadar coşmasının bir sebebi vardı.
Atam özrümüzü kabul et… Açılış törenlerini televizyondan izlemiştim. Anadolu medeniyetleri ve Türkiye’nin tanıtıldığı bir organizasyonda Atatürk’ün ne bir resmi ne bir sözü vardı. Olmalımıydı? Tabiî ki olmalıydı. Onlarca medeniyet çıkaran bu topraklardaki son bağımsız devletimizin kurulmasının önderi olan bir kişiye İzmir gibi bir şehirdeki organizasyonda yer verilmemesi hepimizi incitmişti.
Adeta günah çıkartırcasına düzenlenmiş kapanış organizasyonunda seyircileri Atatürk’ le sık sık coşturdular. Öyleki henüz sporcular çıkmadan sunucuların yaptığı konuşmalar sırasında dev ekrana Atatürk’ün resmini çıkardılar bir daha alkışladık. Anladım ki benim gibi düşünen elli bin insan varmış..Yani en azından…
Biz kendi kendimize coşarken sporcular stada ülke ülke girmeye başladılar. Bulunduğumuz yer stattaki en iyi yerlerden biriydi. Sporcuların bazılar salına salına geçti.Yeni Zelandalılar - aslında Yeni Zelandalılar demekle o ülkeden katılanlar demek istiyorum, çünkü bu organizasyondaki takımlar ilgili ülkede okuyan herhangi bir uyruktan olan öğrencilerden oluşuyor- yine üstleri çıkarıp seyircilere Haka dansı yaptılar.Kanada ve İsveçte sempatik bir geçiş yapıp sahadaki yerlerini aldılar fakat Brezilya geçişin düzenini bozacak kadar seyirciye gösteri yaptı.Hatta sahadaki yerini almak yerine seyirciye en yakın bölümde danslar ettiler.Belki de yerine en son geçen onlardı. En son Türk delegasyonu çıktı. Kırmızı beyaz kıyafetler de güzeldi hani…
Herkes yerleri aldıktan sonra protokol konuşmaları yapıldı. Bunlarda size söyleyeceğim ekstra bir şey yok. Nihayet güneş battı ve mükemmel bir İzmir havasında ışık gösterileri başladı. Anadolu ateşinin yüz kişilik ekibiyle yaptığı davul şov çok güzeldi. Danslar da güzeldi ama Efelerin oyunu yine kısaydıL
Söz dansa müziğe gelince aklıma geldi. Açılışta yapılan hatalardan biri daha düzeltilmişti kapanışta. İzleyenler bilir sporcu geçişlerinde klasik ve ağır bir müzik çalmışlardı. Sporcular ritimsiz müzik yüzünden doğru dürüst yürüyememişlerdi bile. Bu sefer müzikler daha doğru seçilmişti ve stat ses düzeni daha iyiydi.

İlerleyen saatlerde saha kenarında kocaman bir top dikkatimi çekti. Acaba bu sahneye gelecek mi gelecekse nasıl olacak diye merak ettim.Bu sırada havai fişekler patlamaya başladı.Daha önce de havai fişek gösterisi izledim.Hatta benim organize ettiğim acı bir deneyim de vardır, onu anlatmayacağım.Gördüğüm en güzel havai fişek gösterisiydi. İtiraf edeyim benim yaptığımdan iyiydiJ O kadar çoktu ki başımız döndü.Stadın içinden dışından her yerden ışıklar saçılıyordu.Hepsini görebilmek için herkes ayağa kalkıp sağa sola ve yukarı bakınıyordu.Ama buna rağmen hiç kimse dörtte üçünden fazlasını izleyememiştir.Herkes aval aval bakınırken o koca topun sahanın ortasına nasıl geldiğini gören olmadı.Topun etrafında 2007 de Universiade ye ev sahipliği yapacak Tayvan gösteri yaptı.
Gösterilerin sonunda çıkan Athena ise tam bir hayal kırıklığıydı. Elli bin kişinin karşısına çıkmakla sarhoş olmuş bar dinleyicilerine konser vermenin aynı şey olmadığını ben anladım umarım onlar da anlamışlardır. Sayelerinde yarım saat içinde stadın yarıdan fazlası boşaldı. Yanlış şarkılar seçmişler ve gerçekten çok zayıf çaldılar. Sevdiğim ve eğlendireceklerini düşünmeme rağmen ben de statdan erken ayrıldım.
her şeye rağmen çok güzel bir 10 gün geçirdi İzmir.Benim bile tahmin etmediğim şekilde biletler kapış kapış gitti.Çok başarılı bir organizasyondu.İzmir’ e köy muamelesi yapılmadığı zaman İzmirlinin her organizasyonu destekleyip organize edebileceğine inancım tam artık.

Perşembe, Ağustos 18, 2005

İngiltürkçe ya da dilini kaybetmek

Bilmiyorum, çok tekrarlayarak sizi sıkıyor muyum. Ama benim için bu o kadar önemli ki... Kimisi, bir milletin namusunun iki bacağının arasında olduğununa inanır. Bunun için cinayet bile işler. Ben, bir milletin namusunun DİLİ olduğuna inanırım, bunun kavgasını ederim.
Geçen hafta, medyadan alıntı yaparken saklamışım.

Birinci kesik Hıncal Uluç’tandı:
“... bu ülkede rockerlar var. Rock delileri. Başlarında da Haşmet. Bir ara ihanet eder gibi olup clubberlığa sapmıştı da, çabuk dönmüştü” diyordu Hıncal Abi.
“RockerLAR, clubberLIĞA diye yazan Hıncal Uluç’sa, Türk dilinden ümidi kesmenin zamanı geldi demektir...” diyecektim. (Sabah, 7 ağustos)
Ama bir de baktım ki, aynı gün, kendi Genel Yayın Yönetmenim köşesinde defalarca ‘Gay’ler’ diye yazmış... (Ama hiç olmazsa bir apostrofla ayırmış...) (E.Özkök, Hürriyet, 7 ağustos)
Bir iki gün sonra, bu kez, gazetelerde ve televizyonlarda bir reklam dikkatimi çekti.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞBAKANLIK’a bağlı bir devlet kuruluşu olan Toplu Konut İdaresi’nin (TKİ) verdiği sayfa sayfa, ekran ekran bir ilan. (Hürriyet, 13 ağustos)
TKİ İstanbul’da büyük bir site inşa ediyormuş.
Adı... UPHILL COURT!
Kanepeden fırlayıp, “Babanız da UpHill Court Mahallesinde otururdu sanki, soysuz herifler!” diye bağırarak televizyonu kapatınca kızım çok yadırgadı.
Suçsa eğer, suç işliyorum.
Böyle bir siteye İngilizce bir isim koymak...
Bir insan, bir toplum, bir millet ANADİLİNE nasıl bu kadar ihanet eder? Nasıl böyle marifet yapar gibi ırzına geçer?

Bunun adı SOYSUZLUKTUR!

*
Aynı gün TV5’te bir program seyrediyorum. Niye takıldıysam artık. Fransız şarkıcı Carlos, Kara Afrika ülkelerinden Kamerun’a gitmiş, burada bir yerel kralın elinden (çok sevimli bir törenle) ‘Eşraf Beratı’ alıyor...
Kamerunlu (yerel) kral Carlos’la (ülkenin resmi dili olan) Fransızca konuşuyor tabii haliyle.
Sonra köyün çocuk korosu Kamerun Milli Marşı’nı söylüyorlar... baştan sona Fransızca olarak! (İlk notaları da fena halde Marseillaise’i çağrıştırıyor...)
O Cameroun berceau de nos ancêtres;
Va debout et jaloux de ta liberté
Comme un soleil ton drapeau fier doit être
Un symbole ardent de foi et d'unité.

Ey Kamerun, atalarımızın beşiği
Yürü, dimdik ve bağımsızlığına bağlı
Güneş gibi bayrağın
İnancın ve birliğin sembolü olsun

Eski bir Fransız sömürgesi olan Kamerun’un resmî ve tek ortak dili, artık Fransızca.
Zaten kağıt üzerinde bağımsız da olsalar, hâlâ, eski ‘efendilerinin’ kucağında oturuyorlar...
*
Babam anlatır, Kabataş’ın efsanevi tarih hocası (ve Berke Vardar’ın babası) Galip Hoca’dan dinlediği dramatik bir hikayedir.
Mütareke yılları, düşman işgali şehre bir kabus gibi çökmüş, İstanbul’da yaşayan azınlıklar (Rumlar, Ermeniler) İngilizler’e, Fransızlar’a güvenerek iyice şımarmış...
Genç Galip, Yeniçarşı Caddesi’nden (GS Lisesi’ne paralel caddedir) yürüyek Tophane’ye inmektedir. Bir ara, bir dükkanın önüne oturmuş bıçkın delikanlılardan biri, bir Rum, yerinden az doğrulur, elindeki sopayla Galip’in başındaki fesi şöyle bir dürter.
Fes yere düşüp yuvarlanır, bıçkın delikanlılar aralarında Rumca konuşup kahkahalarla gülerler...
Galip Hoca ‘Başka fesim yoktu, yenisine param da yoktu’ diye anlatmış. ‘Ama eğilip yerden almak ağırıma gitti. Arkamdan gülerlerken, hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam ettim. Ama hırsımdan ta Tophane’ye kadar ağladım...’
Dinlerken her seferinde boğazım düğümlenir, ‘Allahım insana vatanında düşman işgali gösterme!’ diye dua ederim.
Beyhude midir bu duam?
Geldikleri gibi (ittirip) gittiler de... Gerçekten gittiler mi, yoksa toplarıyla, tanklarıyla yapamadıklarını bugün DİLLERİYLE başardılar mı?

Emperyalizm (bugünkü, Amerikan emperyalizmidir) sadece bize kendi dilini (İngilizce’yi) zorla kabul ettirmekle kalmıyor, bizim dilimizi, ana dilimizi ‘İngilizceleştiriyor’, İngilizce kalıplarla konuşmaya (Onun için ‘İngiltürkçe’ diyorum ya) zorluyor, dolayısıyla İngilizce kalıplarla düşünmeye...
Kafamızı İngilizce’ye formatlıyor. Ağır ağır ONLARIN kalıplarıyla, ONLAR GİBİ düşünmeye başlıyoruz.

Ve savaş meydanında kazandığımızı, kültür meydanında kaybediyoruz.
Kaynak: Serdar Devrim (Hürriyet-17/08/2005)

Cuma, Ağustos 12, 2005

Universiade 2005 - İzmir Açılış Töreninin ardından


Üniversite olimpiyatlarının açılışı nasıl olacak, dolacak mı derken dün akşam İzmir Atatürk Standında tören gerçekleşti. Yetersiz reklâm ve tanıtım sebebiyle dolmayacak düşüncesinden dolayı gider kapıdan bilet alırız diyordum. Yanılmışım. Biletler açılış gününden iki gün önce bitmiş de haberimiz bile olmamış. Yerel ve ulusal medyada biletler ve satıldığı yerler yeterince duyurulmamıştı ama araştırmacı İzmirliler kaynağı bulmuş anlaşılan.
Son ana bırakılan hazırlıklar nedeniyle İzmirliler olarak bu organizasyondan çok şüpheliydik. Kolay değil kırk yılda bir(tam rakam 35 yıl) böyle kapsamlı bir organizasyon yapma fırsatımız olmuş.İyi değerlendirmek istiyorduk.İzmir Formula 1 için de Türkiye’den ilk aday şehirdi.Sonra birden İstanbul arkasından Antalya ve diğerleri çıkıverdi.Tabi senelerdir İzmir’in bahtsız kaderini değiştirmek konusunda zayıf kalan İzmir siyasileri yine kaybetti ve F1 İstanbul’a nasip oluyor.
Hiç değilse bu organizasyon iyi geçse diyordu bütün İzmirli. Neyse korkulan olmadı.
Açılış törenini televizyondan izlemek zorunda kaldım iç çekerek. Gerçekten beklediğimden iyi bir açılıştı.Stadın tam dolması da çok hoştu.
Anadolu topraklarındaki medeniyetlerin Devlet Opera ve Balesi ekipleri ve yerel dernek sanatçılarıyla sanatsal anlatımı bilindik bir hazırlıktı. Stad zeminine yerleştirilen 100 metre enli görüntü yansıtıcı iyi bir fikirdi fakat gösteriyi yerinde izleyen arkadaşlardan aldığım bilgiye göre yansıtılan medeniyet resimleri stattaki seyirciler tarafından pek görülememiş.
Yere yansıtılan Türkiye haritası üzerinde bölgelerin tanıtımı planlanmış. Benim belki de İzmirli oluşumdan en çok Efelerin halk oyunu hoşuma gitti. Fakat maalesef bu oyun çok kısa sürdü. Bunun aksine Kırkpınar güreşlerinin canlandırıldığı gösteri gereğinden fazla uzun sürdü. Ayrıca pehlivan kılığındaki baletlerin danslarındaki estetiğe de bir anlam veremedim. Bir de Mehter takımının müziği her zamanki gibi çok coşkuluydu. Karedeniz dansları da kayda değerdi doğrusu. Ama en güzel düşünülmüş kısım Semah gösterisiydi. Hele o dev etekleri ile göğe yükselen semazen fikri çok güzeldi.
Genel olarak geçit törenindeki klasik müzik dahil açılış töreninin müzikleri yanlış seçilmişti bence. Televizyondan kötü geldiğini düşündüğüm ses düzeninin statta da memnun edici olmadığını gidenlerden öğrendim.
Dikkatimi çeken bir konu da Anadolu’daki medeniyetleri sergilemek aklına gelen kişiler günümüz Türkiye Cumhuriyeti ve kurucusu Atatürk’ü neden unuttular acaba! Atatürk’ün ne bir resmi ne de bir sözü kullanılmış. Çağdaş Türkiye ve Atatürk’e gösteride yer verilmemesi bence büyük bir eksiklikti.
Bütün bu eleştirilerime rağmen canlı bombaların kol gezdiği bir dönemde 50.000 den fazla bir seyirci ile yapılan bu görkemli açılış töreni ben ve İzmirlilerin yüzünü güldürdü.
Umarım çoğu gündüz saatlerinde yapılan müsabakalar da açılış töreni kadar seyirci bulur.
Universiade2005 ve açılış törenin fotoğraflarını http://www.ferhan.name.tr/ den görebilirsiniz.

Pazar, Ağustos 07, 2005

Kariyerinizi olumsuz etkileyebilecek 10 hata

Yetenekli, hırslı ve teknik deneyime sahip olabilirsiniz; ancak başarılı bir profesyonel olmak için sadece işi bilmek, deneyim sahibi, hırslı ve yetenekli olmak yetmiyor.
Etkileyiciliğinizdeki ufak pürüzler iş yaşantınızda size pahalıya mal olabilir. “Anadolu Hayat” internet sitesinde, çalışanları bu konuda uyararak, kariyerinizi olumsuz etkileyebilecek 10 hata hakkında bilgi ve öneriler veriyor.

HEYECAN BELİRTİLERİ
Saçınızla ya da üzerinizdeki takılarla oynamak, ayaklarınızı otururken sallamak, ayaktayken yere vurmak gibi hareketler size heyecanını kontrol edemeyen bir kişi görünümü verir.
Öneri: Otururken ayaklarınızın tabanını yere bitişik koyun ve ellerinizi kucağınızda ve rahat bir konumda tutun. Saçınız gözlerinize düşerse, zarif bir hareketle kulağınızın arkasına atın ve saçınızla kesinlikle oynamayın.
KABA HAREKETLER
Sık sık argo kullanmak, uygunsuz fıkralar anlatmak, iş arkadaşlarınıza komik olduğunuzu düşündürebilir; ama size itici bir izlenim de verebilir. Patronunuz ise firmayı temsil edecek ciddiyete ve olgunluğa sahip olmadığınızı düşünecektir.
Öneri: Küfürlere ve fıkralara son verin, sağlık problemlerinizden de sadece doktorun ofisinde söz edin. Sevgiliniz ise iş ortamı için uygun bir konu değildir.
GECİKMELER
İşe ve toplantılara sürekli geç kalmak saygısızlık olarak görülür ve patronunuzun, iş arkadaşlarınızın öfkelerini üzerinize çeker. Bu davranışınız “Kendimden başka hiç kimseyi ve hiç bir şeyi umusamıyorum” havasını yaratır.
Öneri: Bir yere zamanında ulaşmanız için gerekli olan zamanı hesaplarken gerçekçi olun. Kendinize 20 dakikalık bir avans verin. Beklerken sıkılıyorsanız, yanınızda yapacak işler bulundurun. Bazı durumlarda, beklemek bekletmekten daha iyidir.
GEREKSİZ YERE SAVUNMAYA GEÇMEK
Eleştiriler karşısında mazeretler uydurmak ya da ters cevaplar vermek; sinirli ve ters bir insan olduğunuz izlenimini yaratır. Bu tür bir davranış, patronunuzla aranızda bir uçurum yaratabilir; çünkü kavgacı bir tavır sergilediğinizde, patronunuz sizinle konuşmaktan rahatsızlık duyabilir. Ayrıca haklı eleştirilere ters tepkiler veren bir kişinin, kendisiyle barışık bir insan olmadığı düşünülür.
Öneri: Yaptıklarınızın sorumluluğunu yüklenmeyi bilin. Sözlerinizle kimseye saldırmayın. Surat asmak yerine gülümseyin. Gülümseme her kapıyı açar.
İŞLERİ AĞIRDAN ALMAK
İşlerinizi bitirebilecek olmanıza rağmen ağırdan almanız, yeteneksiz biri olduğunuz izlenimini yaratır. Bunun nedeni mükemmeliyetçi olmanız olabilir; ancak ‘işleri neden sürekli ertelediğiniz’ sorusu, diğerlerinin kafasında, tembel olduğunuz ya da bitirebilecek güce sahip olmadığınız cevabını getirebilecektir. Psikologlara göre; işi ağırdan alanlar, risk almaktan korkuyor ve büyük ihtimalle bu yüzden hatalar yapıyorlar; bu kişilerdeki başarısızlık korkusu, işe bir an önce başlamalarını engelliyor, bu nedenle de hiçbir iş vaktinde sonuçlanmıyor ve işler birikiyor.
Öneri: Büyük görevleri ufak ve hata payı daha düşük parçalara bölün ve her gün bir parçayı belirli bir zamanda bitirin. Mükemmele ulaşmanın kolay olmadığını hatırlayarak biraz rahat edin. Unutmayın, bir işi hızlı yapmak kadar doğru yapmak da önemli.
UNUTKANLIK
İsimleri, telefon numaralarını ve iş teslim tarihlerini unutmanız; bunları fazla önemsemediğinizi ya da aşırı derecede unutkan bir kişi olduğunuzu düşündürecektir. Unutkanlığınız, patronunuz üzerinde düzensiz, ilgisiz ve yeteneksiz bir kişi olduğunuz izlenimini bırakır. Bu durum da yükselmenize engel olacaktır.
Öneri: Tanışma anlarında, insanlar kendilerini tanıtırken onları dikkatle dinleyin ve yüzlerini inceleyip isimlerini tekrar edin. Eğer uygunsa kartvizitlerini isteyin. Randevuları ve tarihleri aklınızda tutmak için günlük bir “yapılacaklar listesi” çıkartın ve yanınızda taşıyın. Diğer işlere geçmeden önce, bitirdiğiniz her işin üstünü çizin.
YEMEK YERKEN TELEFONDA KONUŞMAK
İşinizin yoğunluğundan dolayı yemek yiyemediyseniz ve çalışırken bir şeyler atıştırmak zorunda kaldıysanız bile asla telefon konuşmalarınız sırasında atıştırmayın ya da ağzınızda bir şey varken telefonu almayın. Bu durum size çok laubali bir görünüm verecektir.
Öneri: Masanızda yemek yemek zorunda kalırsanız, asistanınıza 20 dakika için telefon alamayacağınızı söyleyebilir ya da gelen telefonları telesekretere kaydebilirsiniz. Yemek yedikten sonra diş temizliğini de sakın unutmayın.
ÖNCELİKLERİ BELİRLEYEMEME
Bitirilmesi gereken bir işe asılmak yerine dikkatinizi başka şeylere vererek işleri yarım bırakmanız, öncelikleri göremediğiniz anlamına gelir. Yaptığınız işlerin hem sayısı hem kalitesi düşecektir. İş hayatında yükselmeyi önemsiyorsanız; yerine getirmeniz gereken görevler için zamanında, yeterli çaba ve emeği göstermeye dikkat edin.
Öneri: Günün 2 - 3 saatini en öncelikli işlere, örneğin başka bir işe başlamadan önce bitirmeniz gereken projelere ayırın. Dikkatinizin dağılmasına izin vermeyin ve konsantre olun. Konsantrasyon, yapacağınız işlerde hata yapma riskinizi en aza düşürür.
YAZIM HATALARI
İş hayatında yazım hataları, önemsiz gibi görünse de aksine önemlidir. Notlarda, iş mektuplarında ve özgeçmişlerde yaptığınız yazım hataları; özensiz ve dikkatsiz bir kişi olarak görünmenize neden olur, detaylara verdiğiniz önem konusunda da kuşku uyandırır.
Öneri: Dökümanları yazdırmadan önce yazım hatalarını mutlaka kontrol edin, yazdıklarınızın üzerinden dikkatle geçin ve bir arkadaşınıza da kontrol ettirin.
OLGUN OLMAYAN TAVIRLAR
Sempati kazanmak için takındığınız ‘genç’ tavırlar arada sırada hoşa gidebilir; ancak antipati kazanmanıza da neden olabilir. Yaşınızdan genç davranmak güvenilirliğinizi yok edebilir.
Öneri: Psikologların uyarısına göre; eğer bir yetişkin gibi davranmazsanız, size bir yetişkinmişsiniz gibi davranılmaz.
Kaynak : Ntvmsnbc.com ve Anadolu Hayat

Perşembe, Ağustos 04, 2005

Parti Değiştiren Meclis Üyelerine Bamid üyeleri dava açtı

İzmir'de 3 Kasım 2002 seçimlerinde , 10'u AKP den ANAP'a geçen milletvekili Serpil Yıldız ile CHP'den SHP'ye transfer olan Hakkı Akalın aleyhine ,İzmir 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde, 20'şer bin YTL (20 milyar lira) manevi tazminat davası açıldı.
Tümü Balçova Arsa Mağdurları Derneği üyesi olan davacıların avukatı Mustafa Kemal Turan, seçim öncesi, imardan kaynaklanan sorunları, tüm milletvekili adaylarına anlattıklarını,çözüm için kendilerine yardımcı olacakları yönünde görüş beyan etmeleri üzerine,bu adayların partilerine oy verdiklerini söyledi.Davacı seçmenlerin görüştükleri adaylarla bir toplumsal sözleşme yaptıklarını dile getiren avukat Turan,"Millet oy isterken ve parti değiştirdikten sonra söyledikleri tezat teşkil ediyor.Bu tezat da seçmenle yaptıkları toplumsal sözleşmeyi bozduklarının kanıtıdır" dedi.AKP'den ayrılan Yıldız mahkemeye herhangi bir yanıt göndermedi.Eski CHP li Akalın ise dilekçesinde "Davacıların husumet tevcih etmesi gereken merci veya şahıslar CHP Genel Başkanlığı'dır.Bu nedenle davanın usul yönünden reddi gerekir" dedi.

Haber Kaynağı: Utku Bolulu(DHA)
27.06.2005-Hürriyet

Salı, Temmuz 26, 2005

Tatil izlenimleri - V


Altınyaka’dan Olympos’a doğru yolu bulduktan sonra uzun süre tırmandık. Gezimizin genel yükseklik aralığını söylemek gerekirse 0 ile 1200 metre arasında inip çıktık. Maalesef ki Olympos levhası görebilmek için Olimposa 11 km kadar yaklaşabilmeyi başarmış olmak gerekiyor.Son tırmanış bittikten sonra ağaçların arasında hafif virajlı bir yoldan iniş başlıyor.Olympos’un bulunduğu mevkinin yükseklerinde küçük bir dağ köyü var fakat yorgunluktan hedefe ulaşana kadar durmayıp devam ediyoruz.
Virajlar bittikten sonra ağaç evlerden yapılmış kamplar sıralanmaya başlıyor. Bu kampların bazılarında havuz bile var. Buradaki ağaç ev uygulamasını ilk başlatanlardan birisi olan Kadir’in Evleri hepsinden meşhur ama bana sorarsanız evleri en bakımsız durumda olan da Kadir’in Evleri. Biz denize en yakın olanlardan Türkmen Pansiyona yerleştik. Yerden üç metre kadar yüksekteki ağaç evimize eşyaları bırakıp çevreyi keşfe çıktık.
Denize yakın olan kampların hiç birinde havuz mevcut değil. Denize en yakın kamp 500 metre mesafede. Bizim kaldığımız Türkmen pansiyon yaklaşık olarak denize 600 metre uzaklıkta. Kamplar kayalıklı iki dağın arasına kurulmuş. Yol kenarında bir de nehir var ama kurumuş.Sanırım sadece kışın akıyor.
Pansiyon alanında bol miktarda sedir var. Kitap okuyan ve uyuyanları buralarda bulmak mümkün. Çeşit çeşit ülkelerden gelen farklı bir turist yapısı var buranın. Yaş ortalamasının 25’i geçtiğini sanmıyorum. Kampın içinde horoz ve tavuklar serbest dolaşıyor.
Teknolojiden ve şehirden uzak kafa dinlemek için çok ideal bir ortam ama aşırı hijyen düşkünleri için uygun olacağını düşünmüyorum. Ne de olsa ormandasınız ve kalacak yerler sadece ağaçlardan oluşuyor. Teknolojiden uzak dedim ama bizim pansiyonun internet kafesi bile vardı. Burası için pahalı da olsa güzel bir hizmet. Bu hizmet sayesinde siz de özel birilerine elektronik posta filan atmak ya da okumak isterseniz şehir tarifesinin üç katı para ödeyeceksiniz.
Aslında teknoloji o kadar çevreledi ki bizi kampın kapısında otobüs ile yapılmış bankamatiği bulunan seyyar bankaya bile şaşırmayacaksınız.
Kamptan denize giden yolda dere üzerinden sekerek ilerledik ve İsa’dan önceden kalma lahitleri ve üzerlerindeki yazıları okuduk. Sıcakta yürünen altı yüz metre buranın sıradan bir yol olmaması sebebiyle insana eziyet vermiyor. Yolun sonunda deniz görünüyor ve denizdeki demir atmış onlarca tur tekneleri uzun sahil şeridine hareket katıyor. Mavi bayraklı olmamasına rağmen deniz çok temiz. Geceleri gitarı kapan bu sahile geliyor ateşler yakılıp şarkılar söyleniyor.
Yemekler selfservis olup açık büfe değil ama yeterli miktarda. Lezzet olarak soracak olursanız, doğrusu biraz vasat. Akşamları bütün pansiyonların barından benzer müzikler geliyor. Hava karardığında iki dağın ayla aydınlandığı kısımlar hem hoş hem de ürkütücü görünüyor…
Gece uykum kaçıp dışarı çıktığımda duyduğum müziği takip ettim. Gölge Bar isimli bir bardan gelen müziğin iyi yapıldığı belliydi. Kapıyı açtığımda bütün geçlerin ağaçtan yapılmış geniş disko barda eğlendiğini gördüm ve ben de orada yerimi aldım.Saat bir buçuktan dörde kadar arkadaşım Serhat’ı kilitleyip dışarı çıktığım aklıma gelmedi.:)Tatil boyunca en iyi rock müzik yapan grup buradaydı. Grubun adını unutmayacağım diyordum ama maalesef unuttum.
Sabahları horoz sesiyle uyanıp geceleri cırcır böceklerinin sesinden bile zevk alabileceğinizi düşünüyorsanız Olympos değişik ve keyifli bir tatil mekanı.

Pazar, Temmuz 17, 2005

Tatil izlenimleri - IV


Daha önce de belirtmiştim Marmaris konusunda objektif olmayabilirim diye…İçmeler her yeri turistik tesisle dolu olmasına rağmen ruhunu yitirmemiş mekanlar arasında benim için.Belki de bu yüzden yolum bu taraflara düştüğünde uğramadan yapamıyorum.
Gündüz eşsiz manzaralı hareketli plajının keyfini çıkardığımız içmeler akşamları da bir başka güzel. Hele hava açık ve dolunay varsa mutlaka Laguna Otelin önünde sahile oturup manzaranın tadını çıkarın.
İçmelerde çok sayıda Apart otel ve küçük otel var. Genelde bunlar sahilden ikiyüz metre içeride başlıyor. Her birinin altında restoran barı var. Restoran barlar gündüzleri restoran ağırlıklıyken geceleri eğlence amaçlı bir havaya bürünür. Hepsinden ayrı ayrı müzikler gelir. Turistler için animatörler tarafından gösteriler düzenlenir. Mesela biz oradayken bu barlardan birinde Yıldız Savaşları kostümleriyle dans eden bir ekip vardı, herkesin çok ilgisini çekti. Bir diğer yerde Michael Jackson taklidi yapan biri vardı ve gerçekten çok başarılıydı. Ama hepsinden daha ilginç olan bu otel restoranlarının garsonları daimi animatörler. Asıl hareketliliği onlar sağlıyor. Hem garsonluk hem barmenlik hem şovmenlik yapabiliyorlar, hepsi güzel dans ediyor ve ettiriyorJ
İçmelerin gece hayatında görülecekleri tamamladıktan sonra Marmaris’e geçtik. Marmaris’in barlar sokağı çok kalabalık biz oyalanmadan Areena Diskoya girdik. Areena buranın en büyük diskolarından birisi. İçmelerde tanıştığımız Salih isimli bir tur operatörünün sayesinde ücretsiz girdiğimiz diskoda çok güzel saatler geçirdik. Eğlenceliydi fakat şunu belirtmeden yapamayacağım gece onikiden sabah dörde kadar çok fazla tekrar müzik çaldılar.DJ’ lerin repartuvarları biraz zayıftı sanırım. Örneğin Don Dale’yi beş mi yoksa 6 kez mi çaldılar bilemeyeceğim.
Sabah dörtte hem diskodan hem Marmaris’ten ayrıldık. Köyceğiz’de uykusuzluktan dolayı üç dört saatlik bir mola verdik. Serhat benden önce uyanmış ve sabahın henüz yakmayan güneşinde Köyceğiz gölünde sabah yürüyüşü yapmış. Köyceğizde Göl kenarında bir otel var konaklama için burayı tavsiye ederim. Sonra ben de uyandıktan sonra Fethiye-Kaş istikametinde yola devam ettik. Yolumuz uzun olduğundan kahvaltıyı seyir halinde yaptık.
Ortaca, Dalaman ve Fethiye’de vakit geçirmeden Kalkan’a vardık. Kalkan küçük, güzel manzaralı dinlencelik bir yer. Geçen seneki deneyimimden biliyorum bir geceden fazlası sıkıcı olabilir. Kalkan’dan Kaş yaklaşık 27 km. Kaş’ta dinlenmek için mola veriyoruz. Kaş limanında biraz gezip tekne turlarını sorduk 35ytl’ye Kekova Adasına kadar yemekli turlar var. Kaş’ın karşısında Yunanistan’ın Meis adası yabancı olamayacak kadar yakın görünüyor. Öğrendiğimize göre Meis adası göze benzediği için buranın adı Kaş olmuş.
Tatil süresinin bu kadar çok yer için kısıtlı olduğunu yorgunluğumdan hissediyorum artık ama yine de şikâyetçi değilim ve yola devam ediyoruz. İstikametimiz Kale, Finike, Kumluca…
Aklıma gelmişken Coğrafya öğretmenlerime buradan sitemlerimi iletmek isterim. Yıllarca beynimize işledikleri “Ege’de dağlar denize dik, Akdeniz’de paraleldir. Bu yüzden Ege çok girintilidir.” Bilgisi tam doğru değil. Akdeniz’ de de bazı dağlar dik. Ya da yeterince paralel değil haberiniz olsunJ. Deniz kıyısında kaç viraj var sayamadık…
Kumluca Altınyaka’da öğle yemeği yedik. Özel bir yemek bulamadık o yüzden detay vermeyeceğim. Amacımız Olympos’a ulaşmak. Elimizdeki haritalara göre stabilize 10 km’lik bir yola girdik. Ben bu levhayı görünce az kaldı vazgeçecektim. Sonra bir nevi Camel Tropi deyip avuttuk kendimizi ama altımızdakinin jip olmadığı belli oluyordu.1 km ilerledikten sonra önümüzdeki motosikletin yolda kaldığını gördük. İki kişi çaresiz görünüyordu. Durduk ve sorduk yardıma ihtiyaçları var mı diye. Yapılabilecek bir şey olmadığını söylediler ve teşekkür ettiler. Olympos’a gidiyoruz doğru yolda mıyız diye onlara danıştık. Bu eski yol, siz çok yanlış gelmişiniz dediler. Böylece haritan olsa bile insan ilişkileriyle yönümüzü arada kontrol etmemiz gerektiğini anlamış olduk. (Özellikle de Serhat.)

Salı, Temmuz 12, 2005

Tatil izlenimleri - III


İçmeler sahilinde birçok restoran ve kafe var. Bunlardan Çiçekli Kafe en doğalı. Maliye Bakanlığına ait olmasından dolayı da fiyatları pek turistik değil. Datça da gitmek istediğimiz yerler arasında olduğundan akşamüstü tekrar yola çıktık. Datça yolu bol virajlı güzel manzaralı yollardan biri fakat sürücülere manzaraya fazla takılmamalarını öneriyorum. Daha önceki senelere göre yolun tehlikeli kısımlarını biraz genişletmişler. Bazı yerlerde bir tarafta Akdeniz bir tarafta ege denizi beliriyor. Yol üzerinde karavan ve çadır kampı bulmak mümkün. Biz iki tanesine uğradık ağaçların arasında çok hoş yerler. Huzur isteyenler için çok uygun. Yol üzerinde bir de surf kulübü var. Surf meraklıları dışında kimseye tavsiye etmem.Baktık inceledik malum hep rüzgar hep rüzgar.
Datça’ya vardığınızda Marmaris’ten çok farklı bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Yabancı turist çok az. Yerli turistler ile bölge halkını birbirinden ayırt etmek zor. Birçok pansiyon ve otel var. Hepsinde de yer mevcuttu. Bağlanmaya karşı bir takıntıdan mı nedir bilmem çok gezme arzumuzu yerine getirebilmek için gece konaklamaya hem temiz hem hesaplı bir yer lazımdı. Dört beş yer araştırdıktan sonra denize 100 metre mesafeli Mandalina pansiyon ile iki kişi kahvaltı dâhil 35ytl ye anlaştık.
Gündüz sakin denizinde yüzdüğümüz Datça’ nın gecesi de denizi gibi sakin. Deniz kıyısında yemek yenecek çok yer var. Biz üç tarafı da denizle çevreli öğretmen evinde yedik akşam yemeğimizi. Menü ortalama bir lezzetteydi.
İlerleyen saatlerde, genç olsun yaşlı olsun sahil şeridinde yukarı aşağı sohbetli yürüyüşler gerçekleştiriyor. Biz de öyle yaptık. Sindirim açısından da iyi oluyor.
Gece etrafta eğlence ve müzik mekânı aramak için biraz dolaştık. Malesef bu konuda Datça diğer bölgelere göre fakir. Canlı müzik olarak bir türkü bar bir de rock bar bulduk. Tercihimizi Dadya Dost isimli rock bardan yana kullandık. Liman tarafından merkeze yürürken solda yokuş sonundaki bu bar, içi taş ve ahşaptan yapılmış zevkli bir bina.
Üç kişilik genç bir grup altlarında şortlarla sahne aldılar. Solistin sesi çok iyiydi. Feridun Düzağaç şarkılarını çok iyi yorumladılar. Ama maalesef Mor ve Ötesi ‘nin parçasını bir saat arayla iki kere çaldılar ikisi de vasat bir yorumdu. Geldiğimizde bir avuç insan varken gecenin sonuna doğru oranın müdavimleri olduğu çok belli olan bir sürü insan geldi. Genel olarak iyi bir müzik dinletisinden sonra geceyi sonlandırdık.
Datça’dan her sabah Knidos’a 15-20 ytl’ye tekne turları var. Biz tekne turuna katılmadık. Datça’nın denizinin sabah keyfini de çıkardıktan sonra Marmaris içmelere geri döndük.

Pazartesi, Temmuz 11, 2005

Tatil izlenimleri - II


Siz de yol sever misiniz bilmem benim bazı sevdiğim yollar vardır. Bunların başında gelen yollardan biri Marmaris eski yoludur. Bilmeyenler için anlatayım. Gökova ve sakar geçidi bitip de deniz seviyesine indiğinizde Köyceğiz-Marmaris yol ayrımı vardır. Biz Marmaris yoluna saptık. Normalde kavşak ve trafik düzeni yeni yola zorluyor insanı fakat siz dikkat ederseniz yeni yolun yanındaki dev ağaçların arasında bir yol olduğunu göreceksiniz. Mutlaka o yolu seçin. Öyle bir yol ki her iki tarafı dev okaliptüs ağaçları ile kaplı.
Bu ağaçlar çok zaman önce bu alanın bataklık yapısını kurutmak için dikilmiş. Zeminin bütün suyunu çeke çeke o kadar büyümüşler ki güneş yolu aydınlatmak için adeta küçük boşlukları zorluyor. Burada insan yol yorgunluğunu atıyor. Yolun sonundaki köyün girişinde küçük restoranlar var. Burası öğle yemeği için çok uygun. Bizim gibi Papalina balığı ve salatayı çok uygun fiyata yiyebilirsiniz.
Sağlıklı ve hafif yemekten sonra Marmaris’e devam ettik. Ege’nin güzel orman içi yollarının keyfi devam ediyor. Yarım saat kadar yol aldıktan sonra benim favori beldem Marmaris aşağıda beliriyor.
Marmaris konusunda çok objektif olamayabilirim. Çünkü gençliğimin en güzel dönemlerinden birini beş ay kadar burada geçirdim.
Marmaris turistik olmasına rağmen kendini bozmamakta direnen bir yer. Yerlisi yabancısı hep belli bir standardın üzerinde olmuştur. Çok temiz ve hareketli bir limanı vardır.
Çarşısı kapalı geniş sokaklıdır. Çarşı ile liman arasında barlar sokağı vardır. Farklı türlerde bar ve diskolardan çeşit çeşit müzik gelir. Barlar sokağının tepesinde liman manzaralı küçük bir kalesi var. Küçük derken bodrum kalesi ile kıyaslıyorum.
Armutalan adı verilen mevkide bir anfi tiyatrosu vardır. Gittiğinizde konser varsa mutlaka deneyin. Çok keyiflidir. On sene önce orada Sezen’den tek kemanla dinlediğim Kaybolan Yıllar şarkısını hiç unutamadım.
Marmaris’te tekne turları hem gece hem gündüz olur. Gündüzleri Kız Kumu, Akvaryum turlarına katılınabilir. Gece de Mehtap Turu dedikleri bol müzik ve danslı teknelerle açılabilirsiniz.
Marmaris’te biraz dolaştıktan sonra en sevdiğim yerine İçmelere gittik. İçmelerin muhteşem ada manzaralı sahilinden denize girmenizi tavsiye ederim. Seneler maalesef Marmaris’i de biraz etkilemiş.Eskiden plaj alanının yüzde atmışını geçmeyen şezlongculuk yüzde doksan olmuş.Orayı da mafya keşfetmiş anlaşılan.Denizi ilk defa gören vatandaşlarımızın egemenliğine geçmiş sahilde şezlonglar 2 ytl den kiralanıyor.Güzelim kumsalı değil, bembeyaz plastikleri görüyorsunuz.Bu plastiklere karşı değilim ama ticaret uğruna güzellikleri hiçe saymak rahatsız ediyor insanı.Parasından değil ama her karışını bildiğim bu sahilde bu arkadaşlara para vermek istemedim.Size bununla ilgili bir diyalogu ileteyim hemen.
O kadar gezmeye rağmen tatilin deniz keyfini içmeler de açmak için o kadar yol geldiğim Serhat’la plaja girdik. Girer girmez sanki radar varmışçasına izlendiğimizi anladım ama hedefimiz denize kararlı adımlarla ilerledik. Arkamızdan yaklaşan genç bir arkadaş ticari bir kibarlıkla nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Aslında ben de merak ettim nasıl yardımcı olacağını! Onun amacının şezlong kirası almak olduğunu biliyordum ama biz şezlonga değil kumlara ve denize gelmiştik. Çok doğal olarak dönüp ben de ona sordum: “Denize gireceğiz nasıl yardım edebilirsin bize!?” . Çok normal bir tavırla sorduğum sorunun cevabını ben de çok merak ediyordum ama maalesef tam olarak öğrenemedim. Görevli arkadaş eliyle denizi gösterip tebessümle buyurun dedi.
Keyifli ve manzaralı bir yüzmeden sonra siz de bizim gibi sahildeki kafelerde bir şeyler içip serinleyebilirsiniz...

Pazar, Temmuz 10, 2005

Tatil izlenimleri - I


Hani hepimizin Tanıdığı Evliya ÇELEBİ var ya; onun nasıl biri olduğunu daha iyi tahmin ediyorum şimdi. Tarihimizin bu en meşhur gezgini göbeksiz, dingin fikirli, hırslarından arınmış biri olsa gerek.
Bu hafta acil tarafından izine çıktım. Niye acil diye sormayın! Gidesim vardı, gezesim vardı… Tavsiye: Gidesiniz olunca gidin!
Plansızlık üzerine kurulmuş bir tatil düşünüyordum. Bu tip tatillere genelde yalnız çıkarım. Bu sefer beni yalnız bırakmayacak çok kişi vardı çevremde birinin olması şart gibi gözüküyordu. Madem öyle, az gördüğüm sevdiğim bir arkadaşımdan yardım isteyeyim dedim.Hem bu kez yalnız olmamak daha iyi olabilirdi gerçekten.
Tek bir telefona kayıtsız şartsız işini gücünü, hatta sevgilisini bırakıp gelebilecek arkadaş sayısı çok değildir. İşte böyle bir arkadaşım Serhat T. İstanbul’dan koştu geldi sağ olsun.
Her şeye rağmen onun zamanı kısıtlıydı. İzmir’e Pazar sabahı ulaşır ulaşmaz çıktık yola ya da düştük yollara demek daha doğru olur.
İzmir den başlayan yolculuğun ilk durağı Çine’ydi. Çine’de yol üstü çorbacılarından birine girdik işkembe ve mercimek çorbası vardı. Çorbalarımızı içtik(4ytl) ve hemen yola devam ettik.
Çine’den sonra Yatağan ‘ı teğet geçip Muğla’da anılara bir yarım saat harcadık. Sonra sakar geçidinden aşağı sallanıp Gökova’ya uğramamak olmazdı. Nitekim uğradık. Gökova’nın ormanlarını göremeyenler mutlaka görsün. O evlerin güzelliği her birinin bahçelerinden sokaklara taşan eflatun, yeşil mavi renkli çiçekler görülmeye değer. Denizine ulaştığımızda içimiz gidiyor atlamak için fakat atlamıyoruz. Gökova’nın çok temiz ve şeffaf bir denizi var kayalıkların altında denize karışan dağ suyu gözle görülebiliyor. Bu karışım denizde bölgesel soğukluklara sebep oluyor. Gökova’daki kısa moladan sonra yola devam ediyoruz…

Cumartesi, Temmuz 02, 2005

16 Temmuz:Geç kalınmış bir emeklilik


İzmirlinin aklında Vali deyince Kutlu AKTAŞ ismi beliriyor.Yusuf Ziya GÖKSU'yu nedense birçoğumuz hep geçici bir valiymiş gibi hissettik sanırım.En azından ben böyle hissettim.Görevine başladığı gün sebepsiz ön yargımın aslında doğru hisler olduğuna geçtiğimiz hafta tam anlamıyla karar verdim.
Sayın Göksu bana göre İzmirliye hep uzak kalan bir valiydi.Açılışlara verdiği önemi halkın sorunlarına verdiğini hiç hissetmedim.Halkın sorunlarını belediye başkanından dinleyen bir valinin başarılı bir iş çıkarmasının mümkün olmadığını da farkındaydım.Kutlu Aktaş'ın başlattığı halk günü ziyaretlerini üstün körü yapıyordu.
Devletin Valisinin bir iş adamının ısmarladığı biletle ve onun eşiyle yurtdışına çıkması, önce tesadüf demesi sonra da hemşehrimdir(çook severiz birbirimizi) açıklamsını yapması ne demek! Kimse tam nedir bilmiyor belki ama yakışık olmayacak bir durum hissi uyandı herkeste.Şaibe istemiyorum.
Valimizin emeklilik kararını yerinde buluyor ve destekliyorum.

Montreal Caz Balesi'nin ardından

Şimdi diyeceksiniz ki Caz Balesi de ne demek?Haklısınız bana da çok tuhaf gelmişti.Anlatayım:
Bu hafta pek sevgili kuzenlerimden biri bana Montreal Caz Balesine bilet verdi.Gidip gitmemekte tereddütlü olmama rağmen biraz can sıkıntısı biraz meraktan haydi gideyim dedim.
Sabancı Kültür Sarayındaki gösteriye giderken aklıma şu görüntüler geldi.Bembeyaz giysili balerinler, tabi baletler de var oradan oraya zıplayıp hoplayıp duracaklar.Uzun ve zayıf bayanlar ellerini yukarıda birleştirip parmak uçlarında dönecekler, erkeklerde parmak uçlarında etraflarında koşup havalanıp inecekler.Fonda da insanın içini burkan bir müzik çalacak.Balerinlerin minicik fırfırları başımı döndürecek:)
Hiç biri olmadı!
Bale konusundaki cehaletimi gizlemeden kurduğum varsayımlar iki perdelik gösterinin hemen başında çürüdü.Hiç beklemediğim bir müzik çalmaya başladı.Perde açıldı 13 kişi karanlığın sonundan seyircilere doğru yürünebilecek en yavaş hızla yaklaşıyordu.Bana M.Jackson'ın Thriller klibini hatırlattı.Çünkü hepsi de ifadesiz hortlaklar gibiydi:)
Başlangıç müziğinin ardından dansçılar hızla kayboldu muhteşem müzikler başladı.Kimi zaman iki kimi zaman da daha fazla kişi sıra ile çıktı beklediğim bale hareketlerinin hiçbirini yapmadılar.Kıyafetleri siyah kırmızı ve sarıydı:)Sadece bir dansçı bir kere beyaz giysili çıktı.Komik fırfırlar da yoktu.
On dakikalık şüpheli seyirimin ardından iyiki gelmişim moduna geçtim.
45 dakikalık ilk perde bittiğinde iki perde olduğunu unutmuşum.Tühh çok kısa kesmişler bile dedim.Sonra ara olduğunu anlayınca sevindim.
2.perde başladı.Bu sefer çok daha ilginçti normal yurdum insanı kıyafetleri vardı ve bir tiyatro havasında diyologlar sergilediler.Müzikler yine çok keyif vericiydi.Gösteri bittiğinde anladım ki ben Caz Balesi denen gösteriyi seviyorum.Bir daha gelirlerse yine giderim.Sizlere de tavsiye ederim.(peki opera da denenmeli mi dersiniz!)

Pazartesi, Haziran 27, 2005

Oy tüccarlarına Bamid'den Dava

İzmir'de 3 Kasım 2002 seçimlerinde , 10'u AKP den ANAP'a geçen milletvekili Serpil Yıldız ile CHP'den SHP'ye transfer olan Hakkı Akalın aleyhine ,İzmir 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde, 20'şer bin YTL (20 milyar lira) manevi tazminat davası açıldı.
Tümü Balçova Arsa Mağdurları Derneği üyesi olan davacıların avukatı Mustafa Kemal Turan, seçim öncesi, imardan kaynaklanan sorunları, tüm milletvekili adaylarına anlattıklarını,çözüm için kendilerine yardımcı olacakları yönünde görüş beyan etmeleri üzerine,bu adayların partilerine oy verdiklerini söyledi.Davacı seçmenlerin görüştükleri adaylarla bir toplumsal sözleşme yaptıklarını dile getiren avukat Turan,"Millet oy isterken ve parti değiştirdikten sonra söyledikleri tezat teşkil ediyor.Bu tezat da seçmenle yaptıkları toplumsal sözleşmeyi bozduklarının kanıtıdır" dedi.AKP'den ayrılan Yıldız mahkemeye herhangi bir yanıt göndermedi.Eski CHP li Akalın ise dilekçesinde "Davacıların husumet tevcih etmesi gereken merci veya şahıslar CHP Genel Başkanlığı'dır.Bu nedenle davanın usul yönünden reddi gerekir" dedi.
Haber Kaynağı: Utku Bolulu(DHA) Yayınlayan : Hürriyet

Salı, Haziran 07, 2005

İç Özgürlüğünüzün Derecesine Karar Vermenin 40 Yolu

Gerçekten ne kadar özgür olduğunuzu mu bilmek istiyorsunuz? Güzel! İç özgürlüğünüzün derecesini anlamanızı sağlamak için, size benzersiz bir fırsat sunuyoruz.Listedeki iç özgürlüklerini incelerken, söz konusu özgürlüğün sizde olup olmadığını düşünün. Niyetimiz, kendimiz hakkında herhangi bir şeyi kanıtlamak değil; basit bir biçimde, kendimize ilişkin doğruları öğrenmek. Bu 40 özgürlüğün, herhangi bir şeye bağlanmanın yalan olduğunu bilen içinizdeki o gizli yanı uyandırmasına ve harekete geçirmesine izin verin. Daha sonra, özgür yaşama giden yol boyunca kendi doğal sezgilerinizi takip edin. Aşağıdakileri yaptığınızda, özgürlük yolunda ilerliyorsunuz demektir:
1. Yaşamda başka biriyle yer değiştirmek yönünde hiçbir arzunuz yok.
2. Durmaksızın ya da geriye bakmaksızın aksiliklerin üstesinden geliyorsunuz.
3. Övgüyü kabul ve takdir ediyorsunuz; ama asla davranışlarınızı etkilemesine izin vermiyorsunuz.
4. Aşırı yemek yemiyorsunuz ya da diyet yapma zorunluluğu hissetmiyorsunuz.
5. Seks yaşamınızı düşünmüyorsunuz.
6. Sonuçlarından korkmaksızın, doğru olanı görüyor ve yapıyorsunuz.
7. Gerçekten, hiç kimseden hiçbir şey istemiyorsunuz. 8. Ne kadar paranız olabileceği ya da olmayabileceği hakkında düşünmeyi bıraktınız.
9. Geçmişin üzüntülerini bugüne taşımıyorsunuz.
10. Eski kızgınlıklarla ilginiz kalmadı.
11. Kendi başınıza daha çok zaman geçirmeye başladınız ve bundan çok keyif alıyorsunuz.
12. Mükemmel tatili düşlemeyi bıraktınız.
13. Akşam haberleri duyduğunuzda, ne korkuyor, ne de şoke oluyorsunuz.
14. Kendinizle anlaşmalar yapmayı bıraktınız.
15. İltifat için değil, rahat etmek için giyiniyorsunuz.
16. Zihne dayalı iddiaları kazanmak gibi bir kaygınız yok.
17. Duygularınız yüzünden başkalarını suçlamıyorsunuz.
18. Bir kimsenin hangi yönünü sevmediğinizi unutuyorsunuz.
19. Başkalarının ihtiyaçlarına duyarlısınız ve derinden saygı duyuyorsunuz.
20. Yaşamda, daha önce hiç göremediğiniz güzellikler olduğunu fark ediyorsunuz.
21. Yaşamınız, aşama aşama kolaylaşıyor.
22. Nerede hatalı olduğunuzu er geç fark ediyor ve kendinizi daha fazla savunmayı bırakıyorsunuz.
23. Yapmanız gereken (ama yapmak istemediğiniz) şeyi yapıyorsunuz; ama bunu yaparken isteksiz davranmıyorsunuz.
24. Gerçekten söyleyecek ya da yapacak hiçbir şeyiniz olmamasından korkmuyorsunuz.
25. İçerdiği doğruluk payı yüzünden ezilmeksizin eleştirileri kabul edebiliyorsunuz.
26. Başkalarının hakkınızda ne düşünebileceklerine aldırmıyorsunuz.
27. Başkalarının, yaşamı sizin gibi görmelerini sağlamak için uğraşmayı bıraktınız.
28. Sessizliğin sesini en az kendi sesiniz kadar ya da ondan daha fazla seviyorsunuz.
29. Başkalarından sakınmanıza yol açan aynı nahoş özelliklerin sizde de olduğunu görüyorsunuz.
30. Başkalarının sizden duymak isteyebileceklerini düşündüğünüz şeyi değil, istediğiniz şeyi söylüyorsunuz.
31. Bir başkasının şansının yaver gittiğini duyduğunuzda seviniyorsunuz.
32. Sizin ve başkalarının gerçekten özgür olmadığınızı, her geçen gün daha çok fark ediyorsunuz. 33. Ruh halinizdeki iniş çıkışlar daha az, daha yüzeysel olmaya ve daha çabuk geçmeye başladı.
34. Toplumun kendini yok ettiğini ve tek çözümün kendi kendine değişmek olduğunu görüyorsunuz.
35. Bildiğiniz şeyi söyleme ihtiyacı duymadan başkalarını dinleyebiliyorsunuz.
36. Hiçbir korku, sizi heyecanlandıramıyor.
37. Başkalarını affetmenin, kendiniz için yapabileceğiniz en nazik şey olduğunu biliyorsunuz.
38. Dünyanın böyle olmasının nedeninin, sizin böyle olmanız olduğunu biliyorsunuz.
39. Kendiniz hakkında düşünmemeyi tercih ediyorsunuz.
40. Endişeli ya da korku dolu olmanızı gerektiren tek bir geçerli sebep bulamıyorsunuz.
Dikkat çekilmesi gereken bir önemli konu daha var: Mevcut konumunuz yüzünden asla cesaretinizi kaybetmeyin!Cesaretini kaybetmek, göründüğünden çok daha aldatıcı olan olumsuz bir duygudur. Terk etmek istediğiniz yere zihinsel ve duygusal olarak çakılıp kalmanıza neden olur. Bilinçaltınızın bu aldatmacasını fark ederek tüm bu acılardan sonsuza dek kurtulun. Aslında kim olduğunuz ve gerçek doğanız ile geçmişte olduğunuz kişi arasındaki bağlantı, rüzgar ile gökyüzü arasındaki bağlantıdan daha farklı değildir. O, sizin geçmişinizdir ve eskide kalmıştır. Kartpostaldaki kale resminin taştan yapılmış olması ne kadar gerçekse, geçmişin ruhunuzdaki yeri de ancak o kadar gerçektir. Varış noktanız, bugün bulunduğunuz konumdan çok daha ötesidir.Başta öyle görünmese de yeni buluşlarınız, harika bir başlangıçtır. İlerlemeye devam edin. Bu listeyi ve yeni keşiflerinizi, özgür olma arzunuzu ateşlemek için kullanın. Sonra, geride durun ve tinsel ateş fırtınasını karşılayın. Onu tüm bağları yakıp kül ederken seyredin. Işığın sizin için savaşmasına izin vermenin anlamı budur.
Yazar: Guy Finley

Pazartesi, Mayıs 30, 2005

İşyeri Hayaletleri

Bilançoda Görünmeyen Maliyet

Endüstriyel psikologlar şirketlerde iş süreçlerinin yavaşlamasına neden olayların toplamına “Organizasyonel Stres” adını veriyor.Stresi yüksek olan organizasyonlarda işler bir türlü olması gerektiği gibi yürümüyor,aksıyor,yavaşlıyor.İş yoğunluğu artıyor,çalışanların performansı düşüyor.Kalite,verim ve karlılık azalıyor.
Bu görünmeyen maliyetler şu şekilde sınıflandırılmış;

Belirsiz görev tanımlamaları
Tek adam olmak isteyen liderler
Performans ve ücret dengesizliği
İşyerinde zorbalık
Aşırı iiş yükü,bürokrasi
Sağlıksız çalışma koşulları
Yetkin olmayan yöneticiler
Sağlıksız ve gereksiz bilgi akışı
İletişim araçlarının etkin kullanılmaması
İşe alımda vaat edilenlerle daha sonra karşılaşılanların aynı şeyler olmaması
Kötü bina yönetimi.

Görünmeyen maliyetler arttıkça çalışanların devir hızı artıyor.Önce performans kayıpları ardından işten ayrılmalar başlıyor.İlk fire veren kısım organizasyonun stresi altında kendini heba etmek istemeyen nitelikli işgücü oluyor.
American Management Association’a göre işten ayrılan bir çalışanın yerine yenisini bulmak için eski çalışanının maaşının yüzde 30’u kadar para harcanıyor.Yeni çalışanın eğitimi için harcanan para ise o çalışanın yıllık gelirine eşit.Uzmanlara göre sorunların aşılması için güvene dayalı açık bir iletişim yapısı oluşturulması ve işlerin delege edilmesi gerekiyor.

Kaynak:Hürriyet İ.K.Mehin Öner

Perşembe, Mayıs 26, 2005

BAMİD Nedir?

Bilen bilir, gecikmiş adalet adalet değil diye.Peki gecikmişini bile elde edemezseniz adaletin, ne yaparsınız ya da ne hissedersiniz!
İşte size ilginç bir hikaye;
1970 yılında T.C. Belediyelerinden Balçova Belediyesi çok çağdaş bir karar alıp ilçenin gecekondulaşmaması için ilçenin hazinede bulunan yaklaşık 1,5 milyon m2 arazisini hazineden devralıp vatandaşa satışa başlamış.Bu arsalar halk tarafından güvenilen belediye satışı düşüncesiyle çok rağbet görmüş ve 5 binden fazla alıcı bulmuş.Bu satışlar 1980 lere kadar sürmüş.
Belediye çok iyi gelir elde etmiş.Bu parayla Teleferik tesisi,Balçova barajı ve 5 yıldızlı Grand Plaza otelini yapmış.Alıcı çok olunca tapu dairesi ödeme makbuzları karşılığında sınırlı sayıda tapu dağıtabilmiş.
1980 malum:( Belediyelerin çoğu kapatılmış ve büyükşehir belediyelerine devrolmuş.Vatandaş bu dönemde hiç muhatab bulamamış. 1993 de Balçova belediyesi yeniden açılır ve kendi evraklarıyla mal varlıklarını peyderpey Büyükşehirden geri alır.Kısmen tapuları vermeye devam eder.Tapusunu alanlar yıllarca vergisini öder.Fakat ne tapusunu alanlar imar alabilir ne de geri kalanlar tapusunu alabilir.
Otoyol geçecek derler yıllarca imar için bekletirler.Sonra Çeşme otoyolu biter ama yine imar çıkmaz.
Sonra birden Olimpiyat Köyü diye birşey çıkar ve 30 senedir imar bekleyen insanların bölgesine 300 bin m2 lik imar planı hazırlanır etrafına hiç bir çalışma olmaz.
Bu arada 1974 dönemi yöneticileri haklıdır o bölgede hiç gecekondu yapılmamıştır.Fakat bölgenin biraz ilersinde yapılan gecekondulara af yoluyla her türlü imkan ve imar verilmiştir.
İşte bütün bu anlattıklarım BAMİD hikayesidir.
Belkide İzmirdeki en uzun ve en kapsamlı çağdaş hukuk mücadelesi devam ediyor.
Detay bilgi ve fikirleriniz için yazın.

Sezen AKSU Konseri - İzmir


02-03 Haziran 2005 de Sezen AKSU Fuar Açıkhava Tiyatrosunda konser verecek. Biletler 30-40-50-60 YTL. Biraz pahalı gibi ama değeceğinden eminim.Ben Perşembe oradayım beklerim.

Bahar Sendromu

Beni bu havalar mahfetti.Malum İzmir nemi! Yapış yapış olmaya başladık.
Uyumakla yaşamak arasında gidip geliyor insan gündüzleri,tabi tatilde değilse:)
Peki bu sendromu yenebilmeniz için bir iki alternatif söyleyim.
1-Atlayın klimalı bir arabaya ver elini güney
2-Atlayın otobüse en yakın sahil kasabasına bir pansiyona yerleşin bir de kitap alın sadece okuyun,yeyin,yüzün ha diğerlerine karışmam...
Sizin başka fikriniz varsa yazın.

Blog Hikayesi

Heryerde bir blog meselesidir gidiyor.Ben de baktım kurcaladım işte bu da benim blogum:)