Salı, Temmuz 26, 2005

Tatil izlenimleri - V


Altınyaka’dan Olympos’a doğru yolu bulduktan sonra uzun süre tırmandık. Gezimizin genel yükseklik aralığını söylemek gerekirse 0 ile 1200 metre arasında inip çıktık. Maalesef ki Olympos levhası görebilmek için Olimposa 11 km kadar yaklaşabilmeyi başarmış olmak gerekiyor.Son tırmanış bittikten sonra ağaçların arasında hafif virajlı bir yoldan iniş başlıyor.Olympos’un bulunduğu mevkinin yükseklerinde küçük bir dağ köyü var fakat yorgunluktan hedefe ulaşana kadar durmayıp devam ediyoruz.
Virajlar bittikten sonra ağaç evlerden yapılmış kamplar sıralanmaya başlıyor. Bu kampların bazılarında havuz bile var. Buradaki ağaç ev uygulamasını ilk başlatanlardan birisi olan Kadir’in Evleri hepsinden meşhur ama bana sorarsanız evleri en bakımsız durumda olan da Kadir’in Evleri. Biz denize en yakın olanlardan Türkmen Pansiyona yerleştik. Yerden üç metre kadar yüksekteki ağaç evimize eşyaları bırakıp çevreyi keşfe çıktık.
Denize yakın olan kampların hiç birinde havuz mevcut değil. Denize en yakın kamp 500 metre mesafede. Bizim kaldığımız Türkmen pansiyon yaklaşık olarak denize 600 metre uzaklıkta. Kamplar kayalıklı iki dağın arasına kurulmuş. Yol kenarında bir de nehir var ama kurumuş.Sanırım sadece kışın akıyor.
Pansiyon alanında bol miktarda sedir var. Kitap okuyan ve uyuyanları buralarda bulmak mümkün. Çeşit çeşit ülkelerden gelen farklı bir turist yapısı var buranın. Yaş ortalamasının 25’i geçtiğini sanmıyorum. Kampın içinde horoz ve tavuklar serbest dolaşıyor.
Teknolojiden ve şehirden uzak kafa dinlemek için çok ideal bir ortam ama aşırı hijyen düşkünleri için uygun olacağını düşünmüyorum. Ne de olsa ormandasınız ve kalacak yerler sadece ağaçlardan oluşuyor. Teknolojiden uzak dedim ama bizim pansiyonun internet kafesi bile vardı. Burası için pahalı da olsa güzel bir hizmet. Bu hizmet sayesinde siz de özel birilerine elektronik posta filan atmak ya da okumak isterseniz şehir tarifesinin üç katı para ödeyeceksiniz.
Aslında teknoloji o kadar çevreledi ki bizi kampın kapısında otobüs ile yapılmış bankamatiği bulunan seyyar bankaya bile şaşırmayacaksınız.
Kamptan denize giden yolda dere üzerinden sekerek ilerledik ve İsa’dan önceden kalma lahitleri ve üzerlerindeki yazıları okuduk. Sıcakta yürünen altı yüz metre buranın sıradan bir yol olmaması sebebiyle insana eziyet vermiyor. Yolun sonunda deniz görünüyor ve denizdeki demir atmış onlarca tur tekneleri uzun sahil şeridine hareket katıyor. Mavi bayraklı olmamasına rağmen deniz çok temiz. Geceleri gitarı kapan bu sahile geliyor ateşler yakılıp şarkılar söyleniyor.
Yemekler selfservis olup açık büfe değil ama yeterli miktarda. Lezzet olarak soracak olursanız, doğrusu biraz vasat. Akşamları bütün pansiyonların barından benzer müzikler geliyor. Hava karardığında iki dağın ayla aydınlandığı kısımlar hem hoş hem de ürkütücü görünüyor…
Gece uykum kaçıp dışarı çıktığımda duyduğum müziği takip ettim. Gölge Bar isimli bir bardan gelen müziğin iyi yapıldığı belliydi. Kapıyı açtığımda bütün geçlerin ağaçtan yapılmış geniş disko barda eğlendiğini gördüm ve ben de orada yerimi aldım.Saat bir buçuktan dörde kadar arkadaşım Serhat’ı kilitleyip dışarı çıktığım aklıma gelmedi.:)Tatil boyunca en iyi rock müzik yapan grup buradaydı. Grubun adını unutmayacağım diyordum ama maalesef unuttum.
Sabahları horoz sesiyle uyanıp geceleri cırcır böceklerinin sesinden bile zevk alabileceğinizi düşünüyorsanız Olympos değişik ve keyifli bir tatil mekanı.

Pazar, Temmuz 17, 2005

Tatil izlenimleri - IV


Daha önce de belirtmiştim Marmaris konusunda objektif olmayabilirim diye…İçmeler her yeri turistik tesisle dolu olmasına rağmen ruhunu yitirmemiş mekanlar arasında benim için.Belki de bu yüzden yolum bu taraflara düştüğünde uğramadan yapamıyorum.
Gündüz eşsiz manzaralı hareketli plajının keyfini çıkardığımız içmeler akşamları da bir başka güzel. Hele hava açık ve dolunay varsa mutlaka Laguna Otelin önünde sahile oturup manzaranın tadını çıkarın.
İçmelerde çok sayıda Apart otel ve küçük otel var. Genelde bunlar sahilden ikiyüz metre içeride başlıyor. Her birinin altında restoran barı var. Restoran barlar gündüzleri restoran ağırlıklıyken geceleri eğlence amaçlı bir havaya bürünür. Hepsinden ayrı ayrı müzikler gelir. Turistler için animatörler tarafından gösteriler düzenlenir. Mesela biz oradayken bu barlardan birinde Yıldız Savaşları kostümleriyle dans eden bir ekip vardı, herkesin çok ilgisini çekti. Bir diğer yerde Michael Jackson taklidi yapan biri vardı ve gerçekten çok başarılıydı. Ama hepsinden daha ilginç olan bu otel restoranlarının garsonları daimi animatörler. Asıl hareketliliği onlar sağlıyor. Hem garsonluk hem barmenlik hem şovmenlik yapabiliyorlar, hepsi güzel dans ediyor ve ettiriyorJ
İçmelerin gece hayatında görülecekleri tamamladıktan sonra Marmaris’e geçtik. Marmaris’in barlar sokağı çok kalabalık biz oyalanmadan Areena Diskoya girdik. Areena buranın en büyük diskolarından birisi. İçmelerde tanıştığımız Salih isimli bir tur operatörünün sayesinde ücretsiz girdiğimiz diskoda çok güzel saatler geçirdik. Eğlenceliydi fakat şunu belirtmeden yapamayacağım gece onikiden sabah dörde kadar çok fazla tekrar müzik çaldılar.DJ’ lerin repartuvarları biraz zayıftı sanırım. Örneğin Don Dale’yi beş mi yoksa 6 kez mi çaldılar bilemeyeceğim.
Sabah dörtte hem diskodan hem Marmaris’ten ayrıldık. Köyceğiz’de uykusuzluktan dolayı üç dört saatlik bir mola verdik. Serhat benden önce uyanmış ve sabahın henüz yakmayan güneşinde Köyceğiz gölünde sabah yürüyüşü yapmış. Köyceğizde Göl kenarında bir otel var konaklama için burayı tavsiye ederim. Sonra ben de uyandıktan sonra Fethiye-Kaş istikametinde yola devam ettik. Yolumuz uzun olduğundan kahvaltıyı seyir halinde yaptık.
Ortaca, Dalaman ve Fethiye’de vakit geçirmeden Kalkan’a vardık. Kalkan küçük, güzel manzaralı dinlencelik bir yer. Geçen seneki deneyimimden biliyorum bir geceden fazlası sıkıcı olabilir. Kalkan’dan Kaş yaklaşık 27 km. Kaş’ta dinlenmek için mola veriyoruz. Kaş limanında biraz gezip tekne turlarını sorduk 35ytl’ye Kekova Adasına kadar yemekli turlar var. Kaş’ın karşısında Yunanistan’ın Meis adası yabancı olamayacak kadar yakın görünüyor. Öğrendiğimize göre Meis adası göze benzediği için buranın adı Kaş olmuş.
Tatil süresinin bu kadar çok yer için kısıtlı olduğunu yorgunluğumdan hissediyorum artık ama yine de şikâyetçi değilim ve yola devam ediyoruz. İstikametimiz Kale, Finike, Kumluca…
Aklıma gelmişken Coğrafya öğretmenlerime buradan sitemlerimi iletmek isterim. Yıllarca beynimize işledikleri “Ege’de dağlar denize dik, Akdeniz’de paraleldir. Bu yüzden Ege çok girintilidir.” Bilgisi tam doğru değil. Akdeniz’ de de bazı dağlar dik. Ya da yeterince paralel değil haberiniz olsunJ. Deniz kıyısında kaç viraj var sayamadık…
Kumluca Altınyaka’da öğle yemeği yedik. Özel bir yemek bulamadık o yüzden detay vermeyeceğim. Amacımız Olympos’a ulaşmak. Elimizdeki haritalara göre stabilize 10 km’lik bir yola girdik. Ben bu levhayı görünce az kaldı vazgeçecektim. Sonra bir nevi Camel Tropi deyip avuttuk kendimizi ama altımızdakinin jip olmadığı belli oluyordu.1 km ilerledikten sonra önümüzdeki motosikletin yolda kaldığını gördük. İki kişi çaresiz görünüyordu. Durduk ve sorduk yardıma ihtiyaçları var mı diye. Yapılabilecek bir şey olmadığını söylediler ve teşekkür ettiler. Olympos’a gidiyoruz doğru yolda mıyız diye onlara danıştık. Bu eski yol, siz çok yanlış gelmişiniz dediler. Böylece haritan olsa bile insan ilişkileriyle yönümüzü arada kontrol etmemiz gerektiğini anlamış olduk. (Özellikle de Serhat.)

Salı, Temmuz 12, 2005

Tatil izlenimleri - III


İçmeler sahilinde birçok restoran ve kafe var. Bunlardan Çiçekli Kafe en doğalı. Maliye Bakanlığına ait olmasından dolayı da fiyatları pek turistik değil. Datça da gitmek istediğimiz yerler arasında olduğundan akşamüstü tekrar yola çıktık. Datça yolu bol virajlı güzel manzaralı yollardan biri fakat sürücülere manzaraya fazla takılmamalarını öneriyorum. Daha önceki senelere göre yolun tehlikeli kısımlarını biraz genişletmişler. Bazı yerlerde bir tarafta Akdeniz bir tarafta ege denizi beliriyor. Yol üzerinde karavan ve çadır kampı bulmak mümkün. Biz iki tanesine uğradık ağaçların arasında çok hoş yerler. Huzur isteyenler için çok uygun. Yol üzerinde bir de surf kulübü var. Surf meraklıları dışında kimseye tavsiye etmem.Baktık inceledik malum hep rüzgar hep rüzgar.
Datça’ya vardığınızda Marmaris’ten çok farklı bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Yabancı turist çok az. Yerli turistler ile bölge halkını birbirinden ayırt etmek zor. Birçok pansiyon ve otel var. Hepsinde de yer mevcuttu. Bağlanmaya karşı bir takıntıdan mı nedir bilmem çok gezme arzumuzu yerine getirebilmek için gece konaklamaya hem temiz hem hesaplı bir yer lazımdı. Dört beş yer araştırdıktan sonra denize 100 metre mesafeli Mandalina pansiyon ile iki kişi kahvaltı dâhil 35ytl ye anlaştık.
Gündüz sakin denizinde yüzdüğümüz Datça’ nın gecesi de denizi gibi sakin. Deniz kıyısında yemek yenecek çok yer var. Biz üç tarafı da denizle çevreli öğretmen evinde yedik akşam yemeğimizi. Menü ortalama bir lezzetteydi.
İlerleyen saatlerde, genç olsun yaşlı olsun sahil şeridinde yukarı aşağı sohbetli yürüyüşler gerçekleştiriyor. Biz de öyle yaptık. Sindirim açısından da iyi oluyor.
Gece etrafta eğlence ve müzik mekânı aramak için biraz dolaştık. Malesef bu konuda Datça diğer bölgelere göre fakir. Canlı müzik olarak bir türkü bar bir de rock bar bulduk. Tercihimizi Dadya Dost isimli rock bardan yana kullandık. Liman tarafından merkeze yürürken solda yokuş sonundaki bu bar, içi taş ve ahşaptan yapılmış zevkli bir bina.
Üç kişilik genç bir grup altlarında şortlarla sahne aldılar. Solistin sesi çok iyiydi. Feridun Düzağaç şarkılarını çok iyi yorumladılar. Ama maalesef Mor ve Ötesi ‘nin parçasını bir saat arayla iki kere çaldılar ikisi de vasat bir yorumdu. Geldiğimizde bir avuç insan varken gecenin sonuna doğru oranın müdavimleri olduğu çok belli olan bir sürü insan geldi. Genel olarak iyi bir müzik dinletisinden sonra geceyi sonlandırdık.
Datça’dan her sabah Knidos’a 15-20 ytl’ye tekne turları var. Biz tekne turuna katılmadık. Datça’nın denizinin sabah keyfini de çıkardıktan sonra Marmaris içmelere geri döndük.

Pazartesi, Temmuz 11, 2005

Tatil izlenimleri - II


Siz de yol sever misiniz bilmem benim bazı sevdiğim yollar vardır. Bunların başında gelen yollardan biri Marmaris eski yoludur. Bilmeyenler için anlatayım. Gökova ve sakar geçidi bitip de deniz seviyesine indiğinizde Köyceğiz-Marmaris yol ayrımı vardır. Biz Marmaris yoluna saptık. Normalde kavşak ve trafik düzeni yeni yola zorluyor insanı fakat siz dikkat ederseniz yeni yolun yanındaki dev ağaçların arasında bir yol olduğunu göreceksiniz. Mutlaka o yolu seçin. Öyle bir yol ki her iki tarafı dev okaliptüs ağaçları ile kaplı.
Bu ağaçlar çok zaman önce bu alanın bataklık yapısını kurutmak için dikilmiş. Zeminin bütün suyunu çeke çeke o kadar büyümüşler ki güneş yolu aydınlatmak için adeta küçük boşlukları zorluyor. Burada insan yol yorgunluğunu atıyor. Yolun sonundaki köyün girişinde küçük restoranlar var. Burası öğle yemeği için çok uygun. Bizim gibi Papalina balığı ve salatayı çok uygun fiyata yiyebilirsiniz.
Sağlıklı ve hafif yemekten sonra Marmaris’e devam ettik. Ege’nin güzel orman içi yollarının keyfi devam ediyor. Yarım saat kadar yol aldıktan sonra benim favori beldem Marmaris aşağıda beliriyor.
Marmaris konusunda çok objektif olamayabilirim. Çünkü gençliğimin en güzel dönemlerinden birini beş ay kadar burada geçirdim.
Marmaris turistik olmasına rağmen kendini bozmamakta direnen bir yer. Yerlisi yabancısı hep belli bir standardın üzerinde olmuştur. Çok temiz ve hareketli bir limanı vardır.
Çarşısı kapalı geniş sokaklıdır. Çarşı ile liman arasında barlar sokağı vardır. Farklı türlerde bar ve diskolardan çeşit çeşit müzik gelir. Barlar sokağının tepesinde liman manzaralı küçük bir kalesi var. Küçük derken bodrum kalesi ile kıyaslıyorum.
Armutalan adı verilen mevkide bir anfi tiyatrosu vardır. Gittiğinizde konser varsa mutlaka deneyin. Çok keyiflidir. On sene önce orada Sezen’den tek kemanla dinlediğim Kaybolan Yıllar şarkısını hiç unutamadım.
Marmaris’te tekne turları hem gece hem gündüz olur. Gündüzleri Kız Kumu, Akvaryum turlarına katılınabilir. Gece de Mehtap Turu dedikleri bol müzik ve danslı teknelerle açılabilirsiniz.
Marmaris’te biraz dolaştıktan sonra en sevdiğim yerine İçmelere gittik. İçmelerin muhteşem ada manzaralı sahilinden denize girmenizi tavsiye ederim. Seneler maalesef Marmaris’i de biraz etkilemiş.Eskiden plaj alanının yüzde atmışını geçmeyen şezlongculuk yüzde doksan olmuş.Orayı da mafya keşfetmiş anlaşılan.Denizi ilk defa gören vatandaşlarımızın egemenliğine geçmiş sahilde şezlonglar 2 ytl den kiralanıyor.Güzelim kumsalı değil, bembeyaz plastikleri görüyorsunuz.Bu plastiklere karşı değilim ama ticaret uğruna güzellikleri hiçe saymak rahatsız ediyor insanı.Parasından değil ama her karışını bildiğim bu sahilde bu arkadaşlara para vermek istemedim.Size bununla ilgili bir diyalogu ileteyim hemen.
O kadar gezmeye rağmen tatilin deniz keyfini içmeler de açmak için o kadar yol geldiğim Serhat’la plaja girdik. Girer girmez sanki radar varmışçasına izlendiğimizi anladım ama hedefimiz denize kararlı adımlarla ilerledik. Arkamızdan yaklaşan genç bir arkadaş ticari bir kibarlıkla nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Aslında ben de merak ettim nasıl yardımcı olacağını! Onun amacının şezlong kirası almak olduğunu biliyordum ama biz şezlonga değil kumlara ve denize gelmiştik. Çok doğal olarak dönüp ben de ona sordum: “Denize gireceğiz nasıl yardım edebilirsin bize!?” . Çok normal bir tavırla sorduğum sorunun cevabını ben de çok merak ediyordum ama maalesef tam olarak öğrenemedim. Görevli arkadaş eliyle denizi gösterip tebessümle buyurun dedi.
Keyifli ve manzaralı bir yüzmeden sonra siz de bizim gibi sahildeki kafelerde bir şeyler içip serinleyebilirsiniz...

Pazar, Temmuz 10, 2005

Tatil izlenimleri - I


Hani hepimizin Tanıdığı Evliya ÇELEBİ var ya; onun nasıl biri olduğunu daha iyi tahmin ediyorum şimdi. Tarihimizin bu en meşhur gezgini göbeksiz, dingin fikirli, hırslarından arınmış biri olsa gerek.
Bu hafta acil tarafından izine çıktım. Niye acil diye sormayın! Gidesim vardı, gezesim vardı… Tavsiye: Gidesiniz olunca gidin!
Plansızlık üzerine kurulmuş bir tatil düşünüyordum. Bu tip tatillere genelde yalnız çıkarım. Bu sefer beni yalnız bırakmayacak çok kişi vardı çevremde birinin olması şart gibi gözüküyordu. Madem öyle, az gördüğüm sevdiğim bir arkadaşımdan yardım isteyeyim dedim.Hem bu kez yalnız olmamak daha iyi olabilirdi gerçekten.
Tek bir telefona kayıtsız şartsız işini gücünü, hatta sevgilisini bırakıp gelebilecek arkadaş sayısı çok değildir. İşte böyle bir arkadaşım Serhat T. İstanbul’dan koştu geldi sağ olsun.
Her şeye rağmen onun zamanı kısıtlıydı. İzmir’e Pazar sabahı ulaşır ulaşmaz çıktık yola ya da düştük yollara demek daha doğru olur.
İzmir den başlayan yolculuğun ilk durağı Çine’ydi. Çine’de yol üstü çorbacılarından birine girdik işkembe ve mercimek çorbası vardı. Çorbalarımızı içtik(4ytl) ve hemen yola devam ettik.
Çine’den sonra Yatağan ‘ı teğet geçip Muğla’da anılara bir yarım saat harcadık. Sonra sakar geçidinden aşağı sallanıp Gökova’ya uğramamak olmazdı. Nitekim uğradık. Gökova’nın ormanlarını göremeyenler mutlaka görsün. O evlerin güzelliği her birinin bahçelerinden sokaklara taşan eflatun, yeşil mavi renkli çiçekler görülmeye değer. Denizine ulaştığımızda içimiz gidiyor atlamak için fakat atlamıyoruz. Gökova’nın çok temiz ve şeffaf bir denizi var kayalıkların altında denize karışan dağ suyu gözle görülebiliyor. Bu karışım denizde bölgesel soğukluklara sebep oluyor. Gökova’daki kısa moladan sonra yola devam ediyoruz…

Cumartesi, Temmuz 02, 2005

16 Temmuz:Geç kalınmış bir emeklilik


İzmirlinin aklında Vali deyince Kutlu AKTAŞ ismi beliriyor.Yusuf Ziya GÖKSU'yu nedense birçoğumuz hep geçici bir valiymiş gibi hissettik sanırım.En azından ben böyle hissettim.Görevine başladığı gün sebepsiz ön yargımın aslında doğru hisler olduğuna geçtiğimiz hafta tam anlamıyla karar verdim.
Sayın Göksu bana göre İzmirliye hep uzak kalan bir valiydi.Açılışlara verdiği önemi halkın sorunlarına verdiğini hiç hissetmedim.Halkın sorunlarını belediye başkanından dinleyen bir valinin başarılı bir iş çıkarmasının mümkün olmadığını da farkındaydım.Kutlu Aktaş'ın başlattığı halk günü ziyaretlerini üstün körü yapıyordu.
Devletin Valisinin bir iş adamının ısmarladığı biletle ve onun eşiyle yurtdışına çıkması, önce tesadüf demesi sonra da hemşehrimdir(çook severiz birbirimizi) açıklamsını yapması ne demek! Kimse tam nedir bilmiyor belki ama yakışık olmayacak bir durum hissi uyandı herkeste.Şaibe istemiyorum.
Valimizin emeklilik kararını yerinde buluyor ve destekliyorum.

Montreal Caz Balesi'nin ardından

Şimdi diyeceksiniz ki Caz Balesi de ne demek?Haklısınız bana da çok tuhaf gelmişti.Anlatayım:
Bu hafta pek sevgili kuzenlerimden biri bana Montreal Caz Balesine bilet verdi.Gidip gitmemekte tereddütlü olmama rağmen biraz can sıkıntısı biraz meraktan haydi gideyim dedim.
Sabancı Kültür Sarayındaki gösteriye giderken aklıma şu görüntüler geldi.Bembeyaz giysili balerinler, tabi baletler de var oradan oraya zıplayıp hoplayıp duracaklar.Uzun ve zayıf bayanlar ellerini yukarıda birleştirip parmak uçlarında dönecekler, erkeklerde parmak uçlarında etraflarında koşup havalanıp inecekler.Fonda da insanın içini burkan bir müzik çalacak.Balerinlerin minicik fırfırları başımı döndürecek:)
Hiç biri olmadı!
Bale konusundaki cehaletimi gizlemeden kurduğum varsayımlar iki perdelik gösterinin hemen başında çürüdü.Hiç beklemediğim bir müzik çalmaya başladı.Perde açıldı 13 kişi karanlığın sonundan seyircilere doğru yürünebilecek en yavaş hızla yaklaşıyordu.Bana M.Jackson'ın Thriller klibini hatırlattı.Çünkü hepsi de ifadesiz hortlaklar gibiydi:)
Başlangıç müziğinin ardından dansçılar hızla kayboldu muhteşem müzikler başladı.Kimi zaman iki kimi zaman da daha fazla kişi sıra ile çıktı beklediğim bale hareketlerinin hiçbirini yapmadılar.Kıyafetleri siyah kırmızı ve sarıydı:)Sadece bir dansçı bir kere beyaz giysili çıktı.Komik fırfırlar da yoktu.
On dakikalık şüpheli seyirimin ardından iyiki gelmişim moduna geçtim.
45 dakikalık ilk perde bittiğinde iki perde olduğunu unutmuşum.Tühh çok kısa kesmişler bile dedim.Sonra ara olduğunu anlayınca sevindim.
2.perde başladı.Bu sefer çok daha ilginçti normal yurdum insanı kıyafetleri vardı ve bir tiyatro havasında diyologlar sergilediler.Müzikler yine çok keyif vericiydi.Gösteri bittiğinde anladım ki ben Caz Balesi denen gösteriyi seviyorum.Bir daha gelirlerse yine giderim.Sizlere de tavsiye ederim.(peki opera da denenmeli mi dersiniz!)