Cumartesi, Ağustos 27, 2005

MADDİ İMKANLAR VERİMİ ARTIRMADA YETERSİZ KALIYOR

Çalışanlarınıza paradan fazlasını verin!

Gallup'un araştırmasına göre çalışanların iş tatmininin yüksek olduğu şirketlerde %38 daha yüksek müşteri memnuniyeti ve %27 daha yüksek kar elde ediliyor

Tüm dünyada tehlikeli bir kriz ortamı mevcut. Ancak bu kriz ne Afganistan'daki savaşla ilgili ne de küresel ısınmayla. Bu kriz iş dünyasında, şirketlerin ayakta kalabilme şanslarının azalmasıyla ilgili. Her sektörde şu ya da bu şekilde baş gösteren kriz Türkiye'de de mevcut, Amerika'da da, Avrupa'da da.
Günümüzün zorlu küresel rekabet ortamında birçok şirket ile hükümet ve üçüncü sektör kuruluşları, küçülme ve yeniden yapılanma süreçlerinden elde edilebilecek verimlilik ve tasarruf önlemlerinin faydalarını tükettiler, bu süreçlerin sonunda elde ettikleri, faydaların ötesine geçmeye başladılar. Durumu daha iyi anlamak için bir örnek vermek gerekirse; küçülme / yeniden yapılanma süreçlerini kilolu birinin kilolarından kurtulması olarak düşünelim. Ancak bu süreçler uzayınca veya gerektiği gibi kullanılmadığında kaybedilen yağlar değil kaslar ve hatta o kişinin sağlığı olacaktır. Bu örnekteki "kaslar / sağlık" şirketin en iyi çalışanları olarak da düşünülebilir.

Sadakat azaldı
Bununla birlikte, şimdilerde bu "kasları" yenilemek, korumak ve beslemek için çaba sarf eden bu kuruluşlar, karşılarında büyük zorluklar bulmaktadır. Günümüzde, bu rekabet ortamında, iyi bir çalışanı bulmak ve elde tutmak oldukça zorlaştı. Ayrıca çalışanların şirketlerine olan sadakati de eskiye oranla oldukça azalmış durumda. 1998 yılında Sibson & Company şirketinin yaptığı bir araştırmada, çalışanların %55'inin işlerinden ayrılmayı planladıkları veya düşündükleri saptanmıştır. Br başka kaynağa göre İnsan Kaynakları Yönetimi Derneği'ne (Society of Human Resources Management) en sık sorulan soru da "En iyi çalışanlarımızın rakiplerimize gitmesini nasıl önleyebiliriz?" olmuştur.
Her krizin içinde tehlike olduğu kadar fırsatlar da vardır. Dikkatli davranan ve fırsatları değerlendiren bir şirket kriz zamanında da kazanabilir. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucunda, başarılı çalışanları çekmek, tutmak ve motive etmekte başarılı olan şirketlerin en önemli iki özelliği şöyle bulgulanmıştır:
1. Adil ücretlendirme olanakları sunmak
2. Çalışanlara iyi davranmak
Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan Aile ve İş Enstitüsü'nün (Families and Work Institute) yaptığı bir araştırmada elde edilen sonuçlara göre ücret ve ek yararların çalışanın iş tatminine olan etkisi sadece %2 iken iş kalitesi ve işyeri desteğinin %70'lik bir etkisi olduğu görülmüştür.

Çalışan tatminini
Aynı araştırmada, çalışan sadakati, işte kalma ve performans gibi kavramları etkileyen faktörler için de benzer bulgular elde edilmiştir. Performans için; iş talepleri (fazla mesai ve projelerin son teslim tarihi gibi) olumsuz bir etki yaratırken iş kalitesi ve işyeri desteği olumlu etki yaratmaktadır.
Çalışanlara yaptıkları işin manalı olduğunu hissettirerek ve onlara iyi davranarak çalışan tatminini sağlamak faydalı bir şey olmasının yanı sıra güzel bir iş düşüncesidir.

Gurular haklı çıktı
Son yıllarda yapılan çalışmalar, Abraham Maslow, Frederick Hertzberg ve Peter Drucker gibi teorisyen ve yönetim "guru"larının yıllardır savunduklarını doğruladı:
Para gereklidir ancak başarılı çalışanları çekmek, tutmak ve motive etmek için tek başına yeterli değildir. Tabii ki hepimiz işe belli bir maaş için gidiyoruz ancak eğer paradan başka aldığımız bir şeyler yoksa iş bizim için anlamını büyük ölçüde yitirir. Bizi belli bir işte tutan ve verimliliğimizi doruğa taşıyan asıl şey yaptığımız işin içeriği ve işteki diğer çalışanlarla olan ilişkilerimizin kalitesidir.
Kaynak:Yeni Asır

HAYATIN 40 ALTIN KURALI

Bu kurallar daha öncede bana biryerlerden gelmişti. Bir çoğuna katılıyorum.Israrla katıltıklarımı kırmızı yazıyorum.

01- Ucuz araba kullan ama, alabileceğin en güzel evi al.
02- Adam gibi üç fıkra öğren
03- Sevinçlerini sakın erteleme
04- Eşini çok iyi seç. Çünku bu seçim mutluluğunun veya bedbahlığının %90'ını oluşturur.
05- Hergün 30 dakika yürüyüs yap.
06- Her yemekten önce şükret.
07- Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
08- Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme. (bence eleştirin ama sonuç olumsuz oluyor haberiniz olsun:)
09- Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
10- Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
11- Çocukların, adet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
12- Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak icin kendine bir yıl süre tanı.
13- Kendini ve başkalarını affetmesini bil
14- İlk yardımı öğren.
15- Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
16- Hergün 6 bardak suyunu içmeyi unutma.
17- Seni seven insanları koru.
18- Zor da olsa ailenle tatil yapmak için herşeyi dene. Bu tatildeki anlar, hayatının değerli anlarından biri olacak.
19- Kendine yapılmasını istemediğin hiçbirşeyi başkalarına yapma.
20- Başarıya, iç huzura kavuştuğun, saglıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
21- İyi ve basarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma : a) Doğru insanı bulmak b) Doğru insan olmak.
22- Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
23- Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren.
24- Cesaretli ol, hayatına geri baktığında yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.
25- Çok mükemmel bulduğun bir fikri başkasının engellemesine izin verme.
26- Keyifsizliklerini açığa vurma.
27- Nasıl bir duygu olduğunu ögrenmek icin 24 saat kimseyi ve birseyi eleştirme.
28- Evliliğini güzelleştirmek için hergün birşeyler yap.
29- İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
30- Çocukların hakkında başkalarına iyi birşeyler söylerken, bırak onlar da duysun.
31- Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma!
32- Çocuklarını anlamaya çalış, yargılamaya değil.
33- Kalem ve not defterini daima yanında taşı.
34- Zaman ve kelimeleri boşyere harcama, ikisi de çok değerli.
35- İnsanların yaptıkları olumsuz şeyleri değil, ileride yapacaklarını düşün.
36- Senden az ya da çok parası olanlarla, paran hakkında konuşma.
37- Birşeyi elde etmek cok çaba sarfettiysen, tadını çıkarmak için zaman ayır.
38- Birisinin kahramanı ol.
39- Neyi ve kimi desteklediğini insanlara söyle.
40- Sadece aşk için evlen.

Çarşamba, Ağustos 24, 2005

Universiade 2005 Bitti


Pazar akşamı açılışını kaçırdığım Universiade Kapanış törenindeydim.Stada bir buçuk saat önce gittim.Stadın üçte biri doluydu.Erken gittiğim için berbat ses denemelerini dinlemek zorunda kaldım.
Güneş batmadan saat sekizde tören başladı.FISU bayrağını taşıyan gençler ve arkasından Universiade gönüllüsü gençlerin taşıdığı çok uzun bir bayrak vardı.Uzun bayrağı tutan onlarca kişi bayrağı katlı tutup bekledikleri için ne olduğunu anlayamadık.Sonra kapalı getirdikleri bayrağı tam da bizim önümüzde açık tribüne karşı hızlı bir hareketle açıp kaldırdılar.Bayrağın sol tarafında Atatürk resmi ve devamında büyük harflerle “Yurtta sulh, cihanda sulh.” hem Türkçe hem İngilizce yazıyordu. Birden herkesle beraber ben de ayağa kalktım ve hep beraber müthiş bir coşkuyla alkışlamaya başladık. Bayrak ilerlerken Onuncu Yıl Marşını elli binden fazla kişinin hep bir ağızdan bağıra bağıra söylediğini bir hayal edin. Gerçekten çok hoştu. Herkesin gereğinden fazla bağırmasının ve bu kadar coşmasının bir sebebi vardı.
Atam özrümüzü kabul et… Açılış törenlerini televizyondan izlemiştim. Anadolu medeniyetleri ve Türkiye’nin tanıtıldığı bir organizasyonda Atatürk’ün ne bir resmi ne bir sözü vardı. Olmalımıydı? Tabiî ki olmalıydı. Onlarca medeniyet çıkaran bu topraklardaki son bağımsız devletimizin kurulmasının önderi olan bir kişiye İzmir gibi bir şehirdeki organizasyonda yer verilmemesi hepimizi incitmişti.
Adeta günah çıkartırcasına düzenlenmiş kapanış organizasyonunda seyircileri Atatürk’ le sık sık coşturdular. Öyleki henüz sporcular çıkmadan sunucuların yaptığı konuşmalar sırasında dev ekrana Atatürk’ün resmini çıkardılar bir daha alkışladık. Anladım ki benim gibi düşünen elli bin insan varmış..Yani en azından…
Biz kendi kendimize coşarken sporcular stada ülke ülke girmeye başladılar. Bulunduğumuz yer stattaki en iyi yerlerden biriydi. Sporcuların bazılar salına salına geçti.Yeni Zelandalılar - aslında Yeni Zelandalılar demekle o ülkeden katılanlar demek istiyorum, çünkü bu organizasyondaki takımlar ilgili ülkede okuyan herhangi bir uyruktan olan öğrencilerden oluşuyor- yine üstleri çıkarıp seyircilere Haka dansı yaptılar.Kanada ve İsveçte sempatik bir geçiş yapıp sahadaki yerlerini aldılar fakat Brezilya geçişin düzenini bozacak kadar seyirciye gösteri yaptı.Hatta sahadaki yerini almak yerine seyirciye en yakın bölümde danslar ettiler.Belki de yerine en son geçen onlardı. En son Türk delegasyonu çıktı. Kırmızı beyaz kıyafetler de güzeldi hani…
Herkes yerleri aldıktan sonra protokol konuşmaları yapıldı. Bunlarda size söyleyeceğim ekstra bir şey yok. Nihayet güneş battı ve mükemmel bir İzmir havasında ışık gösterileri başladı. Anadolu ateşinin yüz kişilik ekibiyle yaptığı davul şov çok güzeldi. Danslar da güzeldi ama Efelerin oyunu yine kısaydıL
Söz dansa müziğe gelince aklıma geldi. Açılışta yapılan hatalardan biri daha düzeltilmişti kapanışta. İzleyenler bilir sporcu geçişlerinde klasik ve ağır bir müzik çalmışlardı. Sporcular ritimsiz müzik yüzünden doğru dürüst yürüyememişlerdi bile. Bu sefer müzikler daha doğru seçilmişti ve stat ses düzeni daha iyiydi.

İlerleyen saatlerde saha kenarında kocaman bir top dikkatimi çekti. Acaba bu sahneye gelecek mi gelecekse nasıl olacak diye merak ettim.Bu sırada havai fişekler patlamaya başladı.Daha önce de havai fişek gösterisi izledim.Hatta benim organize ettiğim acı bir deneyim de vardır, onu anlatmayacağım.Gördüğüm en güzel havai fişek gösterisiydi. İtiraf edeyim benim yaptığımdan iyiydiJ O kadar çoktu ki başımız döndü.Stadın içinden dışından her yerden ışıklar saçılıyordu.Hepsini görebilmek için herkes ayağa kalkıp sağa sola ve yukarı bakınıyordu.Ama buna rağmen hiç kimse dörtte üçünden fazlasını izleyememiştir.Herkes aval aval bakınırken o koca topun sahanın ortasına nasıl geldiğini gören olmadı.Topun etrafında 2007 de Universiade ye ev sahipliği yapacak Tayvan gösteri yaptı.
Gösterilerin sonunda çıkan Athena ise tam bir hayal kırıklığıydı. Elli bin kişinin karşısına çıkmakla sarhoş olmuş bar dinleyicilerine konser vermenin aynı şey olmadığını ben anladım umarım onlar da anlamışlardır. Sayelerinde yarım saat içinde stadın yarıdan fazlası boşaldı. Yanlış şarkılar seçmişler ve gerçekten çok zayıf çaldılar. Sevdiğim ve eğlendireceklerini düşünmeme rağmen ben de statdan erken ayrıldım.
her şeye rağmen çok güzel bir 10 gün geçirdi İzmir.Benim bile tahmin etmediğim şekilde biletler kapış kapış gitti.Çok başarılı bir organizasyondu.İzmir’ e köy muamelesi yapılmadığı zaman İzmirlinin her organizasyonu destekleyip organize edebileceğine inancım tam artık.

Perşembe, Ağustos 18, 2005

İngiltürkçe ya da dilini kaybetmek

Bilmiyorum, çok tekrarlayarak sizi sıkıyor muyum. Ama benim için bu o kadar önemli ki... Kimisi, bir milletin namusunun iki bacağının arasında olduğununa inanır. Bunun için cinayet bile işler. Ben, bir milletin namusunun DİLİ olduğuna inanırım, bunun kavgasını ederim.
Geçen hafta, medyadan alıntı yaparken saklamışım.

Birinci kesik Hıncal Uluç’tandı:
“... bu ülkede rockerlar var. Rock delileri. Başlarında da Haşmet. Bir ara ihanet eder gibi olup clubberlığa sapmıştı da, çabuk dönmüştü” diyordu Hıncal Abi.
“RockerLAR, clubberLIĞA diye yazan Hıncal Uluç’sa, Türk dilinden ümidi kesmenin zamanı geldi demektir...” diyecektim. (Sabah, 7 ağustos)
Ama bir de baktım ki, aynı gün, kendi Genel Yayın Yönetmenim köşesinde defalarca ‘Gay’ler’ diye yazmış... (Ama hiç olmazsa bir apostrofla ayırmış...) (E.Özkök, Hürriyet, 7 ağustos)
Bir iki gün sonra, bu kez, gazetelerde ve televizyonlarda bir reklam dikkatimi çekti.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞBAKANLIK’a bağlı bir devlet kuruluşu olan Toplu Konut İdaresi’nin (TKİ) verdiği sayfa sayfa, ekran ekran bir ilan. (Hürriyet, 13 ağustos)
TKİ İstanbul’da büyük bir site inşa ediyormuş.
Adı... UPHILL COURT!
Kanepeden fırlayıp, “Babanız da UpHill Court Mahallesinde otururdu sanki, soysuz herifler!” diye bağırarak televizyonu kapatınca kızım çok yadırgadı.
Suçsa eğer, suç işliyorum.
Böyle bir siteye İngilizce bir isim koymak...
Bir insan, bir toplum, bir millet ANADİLİNE nasıl bu kadar ihanet eder? Nasıl böyle marifet yapar gibi ırzına geçer?

Bunun adı SOYSUZLUKTUR!

*
Aynı gün TV5’te bir program seyrediyorum. Niye takıldıysam artık. Fransız şarkıcı Carlos, Kara Afrika ülkelerinden Kamerun’a gitmiş, burada bir yerel kralın elinden (çok sevimli bir törenle) ‘Eşraf Beratı’ alıyor...
Kamerunlu (yerel) kral Carlos’la (ülkenin resmi dili olan) Fransızca konuşuyor tabii haliyle.
Sonra köyün çocuk korosu Kamerun Milli Marşı’nı söylüyorlar... baştan sona Fransızca olarak! (İlk notaları da fena halde Marseillaise’i çağrıştırıyor...)
O Cameroun berceau de nos ancêtres;
Va debout et jaloux de ta liberté
Comme un soleil ton drapeau fier doit être
Un symbole ardent de foi et d'unité.

Ey Kamerun, atalarımızın beşiği
Yürü, dimdik ve bağımsızlığına bağlı
Güneş gibi bayrağın
İnancın ve birliğin sembolü olsun

Eski bir Fransız sömürgesi olan Kamerun’un resmî ve tek ortak dili, artık Fransızca.
Zaten kağıt üzerinde bağımsız da olsalar, hâlâ, eski ‘efendilerinin’ kucağında oturuyorlar...
*
Babam anlatır, Kabataş’ın efsanevi tarih hocası (ve Berke Vardar’ın babası) Galip Hoca’dan dinlediği dramatik bir hikayedir.
Mütareke yılları, düşman işgali şehre bir kabus gibi çökmüş, İstanbul’da yaşayan azınlıklar (Rumlar, Ermeniler) İngilizler’e, Fransızlar’a güvenerek iyice şımarmış...
Genç Galip, Yeniçarşı Caddesi’nden (GS Lisesi’ne paralel caddedir) yürüyek Tophane’ye inmektedir. Bir ara, bir dükkanın önüne oturmuş bıçkın delikanlılardan biri, bir Rum, yerinden az doğrulur, elindeki sopayla Galip’in başındaki fesi şöyle bir dürter.
Fes yere düşüp yuvarlanır, bıçkın delikanlılar aralarında Rumca konuşup kahkahalarla gülerler...
Galip Hoca ‘Başka fesim yoktu, yenisine param da yoktu’ diye anlatmış. ‘Ama eğilip yerden almak ağırıma gitti. Arkamdan gülerlerken, hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam ettim. Ama hırsımdan ta Tophane’ye kadar ağladım...’
Dinlerken her seferinde boğazım düğümlenir, ‘Allahım insana vatanında düşman işgali gösterme!’ diye dua ederim.
Beyhude midir bu duam?
Geldikleri gibi (ittirip) gittiler de... Gerçekten gittiler mi, yoksa toplarıyla, tanklarıyla yapamadıklarını bugün DİLLERİYLE başardılar mı?

Emperyalizm (bugünkü, Amerikan emperyalizmidir) sadece bize kendi dilini (İngilizce’yi) zorla kabul ettirmekle kalmıyor, bizim dilimizi, ana dilimizi ‘İngilizceleştiriyor’, İngilizce kalıplarla konuşmaya (Onun için ‘İngiltürkçe’ diyorum ya) zorluyor, dolayısıyla İngilizce kalıplarla düşünmeye...
Kafamızı İngilizce’ye formatlıyor. Ağır ağır ONLARIN kalıplarıyla, ONLAR GİBİ düşünmeye başlıyoruz.

Ve savaş meydanında kazandığımızı, kültür meydanında kaybediyoruz.
Kaynak: Serdar Devrim (Hürriyet-17/08/2005)

Cuma, Ağustos 12, 2005

Universiade 2005 - İzmir Açılış Töreninin ardından


Üniversite olimpiyatlarının açılışı nasıl olacak, dolacak mı derken dün akşam İzmir Atatürk Standında tören gerçekleşti. Yetersiz reklâm ve tanıtım sebebiyle dolmayacak düşüncesinden dolayı gider kapıdan bilet alırız diyordum. Yanılmışım. Biletler açılış gününden iki gün önce bitmiş de haberimiz bile olmamış. Yerel ve ulusal medyada biletler ve satıldığı yerler yeterince duyurulmamıştı ama araştırmacı İzmirliler kaynağı bulmuş anlaşılan.
Son ana bırakılan hazırlıklar nedeniyle İzmirliler olarak bu organizasyondan çok şüpheliydik. Kolay değil kırk yılda bir(tam rakam 35 yıl) böyle kapsamlı bir organizasyon yapma fırsatımız olmuş.İyi değerlendirmek istiyorduk.İzmir Formula 1 için de Türkiye’den ilk aday şehirdi.Sonra birden İstanbul arkasından Antalya ve diğerleri çıkıverdi.Tabi senelerdir İzmir’in bahtsız kaderini değiştirmek konusunda zayıf kalan İzmir siyasileri yine kaybetti ve F1 İstanbul’a nasip oluyor.
Hiç değilse bu organizasyon iyi geçse diyordu bütün İzmirli. Neyse korkulan olmadı.
Açılış törenini televizyondan izlemek zorunda kaldım iç çekerek. Gerçekten beklediğimden iyi bir açılıştı.Stadın tam dolması da çok hoştu.
Anadolu topraklarındaki medeniyetlerin Devlet Opera ve Balesi ekipleri ve yerel dernek sanatçılarıyla sanatsal anlatımı bilindik bir hazırlıktı. Stad zeminine yerleştirilen 100 metre enli görüntü yansıtıcı iyi bir fikirdi fakat gösteriyi yerinde izleyen arkadaşlardan aldığım bilgiye göre yansıtılan medeniyet resimleri stattaki seyirciler tarafından pek görülememiş.
Yere yansıtılan Türkiye haritası üzerinde bölgelerin tanıtımı planlanmış. Benim belki de İzmirli oluşumdan en çok Efelerin halk oyunu hoşuma gitti. Fakat maalesef bu oyun çok kısa sürdü. Bunun aksine Kırkpınar güreşlerinin canlandırıldığı gösteri gereğinden fazla uzun sürdü. Ayrıca pehlivan kılığındaki baletlerin danslarındaki estetiğe de bir anlam veremedim. Bir de Mehter takımının müziği her zamanki gibi çok coşkuluydu. Karedeniz dansları da kayda değerdi doğrusu. Ama en güzel düşünülmüş kısım Semah gösterisiydi. Hele o dev etekleri ile göğe yükselen semazen fikri çok güzeldi.
Genel olarak geçit törenindeki klasik müzik dahil açılış töreninin müzikleri yanlış seçilmişti bence. Televizyondan kötü geldiğini düşündüğüm ses düzeninin statta da memnun edici olmadığını gidenlerden öğrendim.
Dikkatimi çeken bir konu da Anadolu’daki medeniyetleri sergilemek aklına gelen kişiler günümüz Türkiye Cumhuriyeti ve kurucusu Atatürk’ü neden unuttular acaba! Atatürk’ün ne bir resmi ne de bir sözü kullanılmış. Çağdaş Türkiye ve Atatürk’e gösteride yer verilmemesi bence büyük bir eksiklikti.
Bütün bu eleştirilerime rağmen canlı bombaların kol gezdiği bir dönemde 50.000 den fazla bir seyirci ile yapılan bu görkemli açılış töreni ben ve İzmirlilerin yüzünü güldürdü.
Umarım çoğu gündüz saatlerinde yapılan müsabakalar da açılış töreni kadar seyirci bulur.
Universiade2005 ve açılış törenin fotoğraflarını http://www.ferhan.name.tr/ den görebilirsiniz.

Pazar, Ağustos 07, 2005

Kariyerinizi olumsuz etkileyebilecek 10 hata

Yetenekli, hırslı ve teknik deneyime sahip olabilirsiniz; ancak başarılı bir profesyonel olmak için sadece işi bilmek, deneyim sahibi, hırslı ve yetenekli olmak yetmiyor.
Etkileyiciliğinizdeki ufak pürüzler iş yaşantınızda size pahalıya mal olabilir. “Anadolu Hayat” internet sitesinde, çalışanları bu konuda uyararak, kariyerinizi olumsuz etkileyebilecek 10 hata hakkında bilgi ve öneriler veriyor.

HEYECAN BELİRTİLERİ
Saçınızla ya da üzerinizdeki takılarla oynamak, ayaklarınızı otururken sallamak, ayaktayken yere vurmak gibi hareketler size heyecanını kontrol edemeyen bir kişi görünümü verir.
Öneri: Otururken ayaklarınızın tabanını yere bitişik koyun ve ellerinizi kucağınızda ve rahat bir konumda tutun. Saçınız gözlerinize düşerse, zarif bir hareketle kulağınızın arkasına atın ve saçınızla kesinlikle oynamayın.
KABA HAREKETLER
Sık sık argo kullanmak, uygunsuz fıkralar anlatmak, iş arkadaşlarınıza komik olduğunuzu düşündürebilir; ama size itici bir izlenim de verebilir. Patronunuz ise firmayı temsil edecek ciddiyete ve olgunluğa sahip olmadığınızı düşünecektir.
Öneri: Küfürlere ve fıkralara son verin, sağlık problemlerinizden de sadece doktorun ofisinde söz edin. Sevgiliniz ise iş ortamı için uygun bir konu değildir.
GECİKMELER
İşe ve toplantılara sürekli geç kalmak saygısızlık olarak görülür ve patronunuzun, iş arkadaşlarınızın öfkelerini üzerinize çeker. Bu davranışınız “Kendimden başka hiç kimseyi ve hiç bir şeyi umusamıyorum” havasını yaratır.
Öneri: Bir yere zamanında ulaşmanız için gerekli olan zamanı hesaplarken gerçekçi olun. Kendinize 20 dakikalık bir avans verin. Beklerken sıkılıyorsanız, yanınızda yapacak işler bulundurun. Bazı durumlarda, beklemek bekletmekten daha iyidir.
GEREKSİZ YERE SAVUNMAYA GEÇMEK
Eleştiriler karşısında mazeretler uydurmak ya da ters cevaplar vermek; sinirli ve ters bir insan olduğunuz izlenimini yaratır. Bu tür bir davranış, patronunuzla aranızda bir uçurum yaratabilir; çünkü kavgacı bir tavır sergilediğinizde, patronunuz sizinle konuşmaktan rahatsızlık duyabilir. Ayrıca haklı eleştirilere ters tepkiler veren bir kişinin, kendisiyle barışık bir insan olmadığı düşünülür.
Öneri: Yaptıklarınızın sorumluluğunu yüklenmeyi bilin. Sözlerinizle kimseye saldırmayın. Surat asmak yerine gülümseyin. Gülümseme her kapıyı açar.
İŞLERİ AĞIRDAN ALMAK
İşlerinizi bitirebilecek olmanıza rağmen ağırdan almanız, yeteneksiz biri olduğunuz izlenimini yaratır. Bunun nedeni mükemmeliyetçi olmanız olabilir; ancak ‘işleri neden sürekli ertelediğiniz’ sorusu, diğerlerinin kafasında, tembel olduğunuz ya da bitirebilecek güce sahip olmadığınız cevabını getirebilecektir. Psikologlara göre; işi ağırdan alanlar, risk almaktan korkuyor ve büyük ihtimalle bu yüzden hatalar yapıyorlar; bu kişilerdeki başarısızlık korkusu, işe bir an önce başlamalarını engelliyor, bu nedenle de hiçbir iş vaktinde sonuçlanmıyor ve işler birikiyor.
Öneri: Büyük görevleri ufak ve hata payı daha düşük parçalara bölün ve her gün bir parçayı belirli bir zamanda bitirin. Mükemmele ulaşmanın kolay olmadığını hatırlayarak biraz rahat edin. Unutmayın, bir işi hızlı yapmak kadar doğru yapmak da önemli.
UNUTKANLIK
İsimleri, telefon numaralarını ve iş teslim tarihlerini unutmanız; bunları fazla önemsemediğinizi ya da aşırı derecede unutkan bir kişi olduğunuzu düşündürecektir. Unutkanlığınız, patronunuz üzerinde düzensiz, ilgisiz ve yeteneksiz bir kişi olduğunuz izlenimini bırakır. Bu durum da yükselmenize engel olacaktır.
Öneri: Tanışma anlarında, insanlar kendilerini tanıtırken onları dikkatle dinleyin ve yüzlerini inceleyip isimlerini tekrar edin. Eğer uygunsa kartvizitlerini isteyin. Randevuları ve tarihleri aklınızda tutmak için günlük bir “yapılacaklar listesi” çıkartın ve yanınızda taşıyın. Diğer işlere geçmeden önce, bitirdiğiniz her işin üstünü çizin.
YEMEK YERKEN TELEFONDA KONUŞMAK
İşinizin yoğunluğundan dolayı yemek yiyemediyseniz ve çalışırken bir şeyler atıştırmak zorunda kaldıysanız bile asla telefon konuşmalarınız sırasında atıştırmayın ya da ağzınızda bir şey varken telefonu almayın. Bu durum size çok laubali bir görünüm verecektir.
Öneri: Masanızda yemek yemek zorunda kalırsanız, asistanınıza 20 dakika için telefon alamayacağınızı söyleyebilir ya da gelen telefonları telesekretere kaydebilirsiniz. Yemek yedikten sonra diş temizliğini de sakın unutmayın.
ÖNCELİKLERİ BELİRLEYEMEME
Bitirilmesi gereken bir işe asılmak yerine dikkatinizi başka şeylere vererek işleri yarım bırakmanız, öncelikleri göremediğiniz anlamına gelir. Yaptığınız işlerin hem sayısı hem kalitesi düşecektir. İş hayatında yükselmeyi önemsiyorsanız; yerine getirmeniz gereken görevler için zamanında, yeterli çaba ve emeği göstermeye dikkat edin.
Öneri: Günün 2 - 3 saatini en öncelikli işlere, örneğin başka bir işe başlamadan önce bitirmeniz gereken projelere ayırın. Dikkatinizin dağılmasına izin vermeyin ve konsantre olun. Konsantrasyon, yapacağınız işlerde hata yapma riskinizi en aza düşürür.
YAZIM HATALARI
İş hayatında yazım hataları, önemsiz gibi görünse de aksine önemlidir. Notlarda, iş mektuplarında ve özgeçmişlerde yaptığınız yazım hataları; özensiz ve dikkatsiz bir kişi olarak görünmenize neden olur, detaylara verdiğiniz önem konusunda da kuşku uyandırır.
Öneri: Dökümanları yazdırmadan önce yazım hatalarını mutlaka kontrol edin, yazdıklarınızın üzerinden dikkatle geçin ve bir arkadaşınıza da kontrol ettirin.
OLGUN OLMAYAN TAVIRLAR
Sempati kazanmak için takındığınız ‘genç’ tavırlar arada sırada hoşa gidebilir; ancak antipati kazanmanıza da neden olabilir. Yaşınızdan genç davranmak güvenilirliğinizi yok edebilir.
Öneri: Psikologların uyarısına göre; eğer bir yetişkin gibi davranmazsanız, size bir yetişkinmişsiniz gibi davranılmaz.
Kaynak : Ntvmsnbc.com ve Anadolu Hayat

Perşembe, Ağustos 04, 2005

Parti Değiştiren Meclis Üyelerine Bamid üyeleri dava açtı

İzmir'de 3 Kasım 2002 seçimlerinde , 10'u AKP den ANAP'a geçen milletvekili Serpil Yıldız ile CHP'den SHP'ye transfer olan Hakkı Akalın aleyhine ,İzmir 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde, 20'şer bin YTL (20 milyar lira) manevi tazminat davası açıldı.
Tümü Balçova Arsa Mağdurları Derneği üyesi olan davacıların avukatı Mustafa Kemal Turan, seçim öncesi, imardan kaynaklanan sorunları, tüm milletvekili adaylarına anlattıklarını,çözüm için kendilerine yardımcı olacakları yönünde görüş beyan etmeleri üzerine,bu adayların partilerine oy verdiklerini söyledi.Davacı seçmenlerin görüştükleri adaylarla bir toplumsal sözleşme yaptıklarını dile getiren avukat Turan,"Millet oy isterken ve parti değiştirdikten sonra söyledikleri tezat teşkil ediyor.Bu tezat da seçmenle yaptıkları toplumsal sözleşmeyi bozduklarının kanıtıdır" dedi.AKP'den ayrılan Yıldız mahkemeye herhangi bir yanıt göndermedi.Eski CHP li Akalın ise dilekçesinde "Davacıların husumet tevcih etmesi gereken merci veya şahıslar CHP Genel Başkanlığı'dır.Bu nedenle davanın usul yönünden reddi gerekir" dedi.

Haber Kaynağı: Utku Bolulu(DHA)
27.06.2005-Hürriyet