Pazartesi, Ocak 30, 2006

Çifte standart

Aşağıdaki haberi bu sabah Akşam gazetesinde okudum. Okudum, sonra da şaştım.Dünya gitgide çifte standartlar mekanı oluyor.AB 'ye girmek , insan hakları gibi konularda gelişmek için medeni seviyesi yüksek olanların rotasına uymak için yarı istekli yarı zoraki çalışırken rehberlerimizin aşağıdaki gibi uygulamaları gönül rahatlığıyla yapabilmeleri ne ilginç.
Senelerdir ana dilde konuşma ve eğitim özgürlüğü için yerden yere vuruyorlar bizi, şimdi yaptıklarına bakın.
Geçtiğimiz cumartesi varoş hattından bir belediye otobüsüne bindim.Otobüs birbirine bakan ikişerli koltuklardan oluşuyordu.Karşıma ve yanıma kürt kökenli gençler oturdu. Yol boyunca kürtçe konuşup gülüştüler etrafla ilgilendiler. Rahatsız olmadım desem yalan olur. Söylediklerinden hiçbirşey anlamıyordum.Ama sonra beş on dakika sonra alıştım.Sonuçta insanlar kendi aralarında istedikleri dilde konuşabilirler.Benim ülkem bunlara alışırken yeterince güçlü ülkeler anadil konuşturmamayı topluma entegrasyon olarak adlandırabiliyor.Eğer bu bir entegrasyon eylemi ise bize alıştırılan entegrasyonun zıttı olan şey nedir aacaba diye sormak geliyor insanın aklına!
Akşan Gazetesinden:
Türkçe konuşma yasağı Almanya’yı böldü
BAŞBAKAN Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden (CDU) eğitim uzmanı Robert Heinemann’ın, “Almanca konuşmayan okulun bahçesini süpürsün” önerisinin Berlin’deki Herbert-Hoover okulunda uygulanması Alman Yeşiller, PDS gibi sol partileri ve Türk derneklerini kızdırdı. Sol partiden yetkililer ve ülkede yaşayan göçmenler böyle bir cezanın ülkede ayrımcılığı körükleyebileceğini dile getiriyor. Uygulama iktidardaki Birlik Partilileri’ni de böldü. Cezayı destekleyenlerin yanı sıra ‘saçma’ bulanlar da var. CDU’lu Jürgen Gehb, Heinemann’a karşı çıkarak, “Evet çocuklar teneffüslerde de Almanca konuşmalı ancak okul bahçesini süpürmek, ya da tek ayak üzerinde tutmak gibi cezalar verilmesi çok saçma” dedi. CDU’lu Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Jürgen Rüttgers de, kararı doğru ancak süpürge cezasını yanlış bulanlardan. Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Milletvekili Andreas Scheur süpürge cezasına destek vererek, “Entegrasyon dille başlar. Bu yüzden okulun başlattığı anadil yasağına katılıyorum. Öğrenciler buna uymazsa okul yönetimi tarafından cezalandırılmalı” diye konuştu.KIZILDERİLİ GİBİÖğrencilere bu tür bir ceza verilmesi ise ‘ırkçılık’ tartışmalarını alevlendirdi. Okuldaki anadil yasağını Alman Bild gazetesinin yazarlarından Josef Wagner, “Türk çocuklarının ABD’deki Kızılderilerle aynı kaderi paylaşacakları” diye yorumladı. Yine bir süre önce Hollanda’nın yabancılar politikası ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Rita Verdonk ülkesindeki yabancıların sokakta anadillerini konuşmalarının yasaklanmasını önermişti. Verdonk bu önerisinden dolayı büyük tepki almıştı. VİCDAN TESTİ Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin Alman vatandaşlığı için başvuran Müslümanlar için 30 soruluk bir vicdan testi uygulamaya başlatması da tartışmalara neden olmuştu. Testte, ‘Kızınız Müslüman olmayan biriyle evlenmeyi düşündüğünü söylese ne dersiniz’, ‘Oğlunuz eşcinsel olduğunu açıklasa tepkiniz ne olur?’ gibi sorular yer alırken, testin diğer eyaletlere de yayılması bekleniyor.

Çarşamba, Ocak 18, 2006

Rıfat Ilgaz 'dan bir şiir

Bu şiiri okuyunca aklınıza son zamanların önemli olaylarından biri gelmiyor mu!


Yüzyıllara ışık tutan
Bir kadın kıyıda ağlamaklı
Yanaklarında öfke
Eteklerinde kan
Düşmüş gökkuşağı belinden

Güneşli bir coğrafyada
Çekmiş perdelerini gökdelen
Bir bayrak çırpınıyor
Takvimsiz bir kasırgada
Asya kıyılarında esen

Kitapların yazdığından
Da önce başladı fırtına
Düşürür yıldızlarını tek tek
Çaresiz bir boşluğa

Rıfat ILGAZ (1968)

Perşembe, Ocak 05, 2006

Babam ve Oğlum - Çağan IRMAK 'tan bir film


Son üç haftadır -yani geçen seneden beri- haftasonu sinemaya gidiyorum.Kafamda birçok arkadaşımın tavsiye ettiği Babam ve Oğlum filmine gitmek vardı.Malum uzun zaman önce bütün sinemaları parça parça bölüp salonlara ayırdılar. Sinemaya gidiyorsun en az dört salon var.Benim gittiklerimde birinde altı birinde sekiz salon vardı.Altı salondan ikisinde Babam ve Oğlum ikisinde de henüz gösterime girmiş Yılmaz Erdoğan 'ın Organize İşler filmi vardı. İstediğim filme hiçbir salonda yer olmadığı gibi alternatif girilebilir dediğim Organize İşler'e de boyun ağrıtmak için en önde iki üç kişilik yer kalmıştı.Bu olayı iki hafta üstüste yaşadım.
Şimdi diyeceksiniz ki rezervasyon yap da öyle git! Denedim, denedim ama sinema telefonları ya cevap vermiyor ya da bilet satış hatları çalışmıyor. Sinemaya önceki günlerden bilet almak gibi bir alışkanlığa da sahip değilim ve böyle bir alışkanlık da istemiyorum.

Neyse bu salı sekiz salonlu bir sinemada en önde de olsa Babam ve Oğlum filmine yer buldum ve izledim.
Bu filme gitmeden önce bir ilgi ve saygı uyandı bende. Çok izlenen filmlerin adını, sahnelerini, medya organlarından çeşitli şekillerde duyarız ve yoğun bir reklama maruz kalırız.
Bu filimde ise hemen hemen hiçbir reklam kampanyası düzenlenmedi.Bildiğim kadarıyla filmde son teknoloji efektler kullanılmadığı gibi çok büyük bir bütçeye de sahip değil.
İlginç olan bütün bunlara rağmen filmin haftalardır kapalı gişe oynaması.En büyük ve belki de en etkili reklam olan bireysel reklama maruz kaldık.Bu film fısıltı gazetesinde hergün yayınlandı."Gittin mi, gördün mü, ben çok etkilendim, mendilsiz gitme!" vesaire gibi konuşmalara şahit olduk.

Gelelim filme...

Merak etmeyin filimin konusunu anlatıp katilin şöförün hala kızı olduğundan filan bahsetmeyeceğim:)

Film 1980'lerin Türkiye'sinde geçiyor.Daha ilk sahnelerde vurucu bir konuyla başlıyor.İnsana ben ne yapardım dedirtiyor resmen.Hızlı bir film olduğu söylenemez ama asla baymıyor.Filmin ortalarında boğazınızda hafif bir düğümlenme olduğunu farkediyorsunuz.Tam bu düğüm de neyin nesi şimdi derken Ege şivesi ile konuşan insanların komikliklerine gülüyorsunuz.Sonra gözlerinizin kaşındığı hissine kapılıyorsunuz...Sonra gülüyorsunuz...
Filmin sonlarına doğru artık film seyirciye iyice yükleniyor, yutkunmakta zorluk çekiyorsunuz. Gözünüzün kaşınma sebebini anlıyorsunuz...

Tahminime göre bu filmin bu kadar tutmasının sebebi hikayenin ve oyuncuların çok gerçekçi olması. Çok samimi, abartısız, acıklı ama arabesk olmayan sıradışı gibi görünmekle beraber inanılası bir hikaye.

Sonuç olarak filme gidilir mi?.. Evet gidilir. Ağlamak için gitmeyin sadece izlemek için gidin konu ve oyunculuk çok güzel.
Birçok yerli ve yabancı filme yoğun reklam ile gittim çıktığımda paramın boşa gittiğini düşündüm fakat bu kulaktan kulağa tanıtım sonucu gittiğim film parayı haketti.