Pazar, Kasım 26, 2006

Çarşamba, Ekim 25, 2006

Armenian Reality - Ermenilerin Gerçek Hikayesi

Türkiye dışı Ermenilerinin Türkleri tarihle yüzleştirmek adına yaptıkları politik zorlama girişimleri, tüm zamanların en organize ve disiplinli işlerinden olması bakımından Ermenistan ve destekçilerinin başarısıdır.
Türkiyenin ise bu konuyu yeterince ciddiye almaması ve yıllarca rehavet içinde davranması ise politik bir başarısızlık gibi görünüyor.
Neyseki bireysel olarak konu üzerine çalışan Türk tezi yanlıları da var.
İngilizce olarak hazırlanmış bir site de ArmenianReality.com sitesi.

Perşembe, Ekim 19, 2006

Is Armenian Genocide real?

An idea for Armenian Genocide Pretensiyon:

www.tallarmeniantale.com

Ermeni Soykırım İddaları için bir Amerikalının görüş ve araştırmalarını yukarıdaki adresten okuyabilirsiniz.

Perşembe, Ağustos 17, 2006

Balçova'da tapusu bulunan hak sahipleri (Bamid) evlerine kavuşacak

36 yıllık arsa sorunu bitiyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı, 36 yıldır çözüm bekleyen Balçova arsa mağdurlarına müjde verdi. Tapuları olan mağdurlara imar hakkı verileceğini belirten Kocaoğlu, "Tapusu olanlar mağdur olmaktan bir an önce kurtulacaktır. Tapusu olmayanların da sorunlarını bir an önce çözmek istiyoruz. Yoğunluğu Oyunlar Köyü'nden az olmayacak şekilde binalar yaparak bu işi elbirliği ile çözeceğiz" dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, dün İsmet İnönü Kültür ve Sanat Merkezi'nde Balçovalı arsa mağdurları ile bir araya geldi. Toplantıya ayrıca Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, Balçova Arsa Mağdurları İnsani Dayanışma Derneği (BAMİD) Başkanı Kahraman Çeliker, BAMİD Avukatı Mustafa Kemal Turan ve Balçova Belediyesi eski Başkanı Saim Katırcıoğlu da katıldı.
Toplantıda konuşan Kocaoğlu, elinde tapusu bulunanların mağdur olmayacağını belirterek, şöyle konuştu:
"Söz konusu alanda jeolojik etüd çalışmaları yaptık. Arsaların dörtte birinin jeolojik sakıncalı, geri kalanın ise jeolojik tedbirli alan olduğu ortaya çıktı. Eğer zemin etüdleri normal çıksaydı konu İzmir Büyükşehir Meclisi'ne doğrudan gelecekti. Ancak zeminden dolayı özel bir proje yapacağız. Buna göre Oyunlar Köyü'ndeki yoğunluğa yakın bir yoğunlukta yapılaşmayı sağlayacağız. Tapusu olanlar artık mağdur olmaktan kurtulacak. Tapu yerine ellerinde makbuzu olanlar için çözüm ise TBMM'den gelecek yasa ile mümkün olacaktır."

SARP ÖZER (HABER MERKEZİ)-Yeni Asır

Perşembe, Nisan 20, 2006

ETS Racing İzmir Açılışını kaçırmayın


Otomobil ve modifiye meraklıları için İzmir 'de Ege Tuning Styling & Racing İzmir adıyla hizmet verecek olan ETSRacing 22 Nisan 2006 Cumartesi günü 14:30 'da müşterileri ile buluşmak için açılış kokteyli düzenleyecek.Sıradan arabalara binmekten hoşlanmayanların dikkatine:)

Pazartesi, Mart 06, 2006

GÜLLERİM SOLDU

Güllerim soldu kaldırımlarda
Gonca yüklü dallarıma ayaz vurdu
Demlerim oldu son akşamlarda
Bir nefeslik duraklarda çiçek açtım
Bir tek sana güvenmiştim
Öncem yoktu sonram yoktu
Soyundum sevinç giyindim
Sevinmek sanki bir suçtu
Hani her şeyindim ben senin
Hani kor dudaklındım
Hani karlarda açan çiçektim
Vazgeçilmezdim...

Perşembe, Şubat 09, 2006

İfade özgürlüğü mü karalama özgürlüğü mü!


Abdulbari Atwan/El Kuds El Arabi Gazetesi (Londra)

Arap ve İslam ülkelerinin çoğunu saran protestoların sadece barışçıl araçlarla sınırlı kalmasını, Danimarka elçiliklerinin ve konsolosluklarının yakılması gibi başka şiddet görüntülerinden uzak olmasını temenni ederdik.

Bu yakma eylemleri gerekçesiz ve esef verici. Ancak bizler aynı zamanda, sorumluluktan yoksun ve iğrenç, faşizan ve alçaltıcı bir şekilde Hz.Muhammed’e hakaret eden karikatürlerin yayımlanması karşısında, kendilerine ve inançlarına yapılan ağır karalama sebebiyle 1,5 milyar Müslümanın büyüyen öfkesini de anlıyoruz. İslam inancını karalayan ülkelerin ürettiği malların ekonomik boykotu, meşru, hukuki ve uygarca bir eylem olmasının yanı sıra etkili de. Zira Batılı ülkelere en fazla acı veren, ekonomik olarak etkilenmelerdir ve petrolün 1973 savaşında silah olarak kullanılması, sadece Araplarının başarısına yol açmamış, aynı zamanda petrole adil fiyatlar sağlamıştır. Şöyle ki; 3 yıldan az bir süre içinde boykot fiyatları on kat arttırmış, petrol üreten ülkelerde ve komşularında ekonomik sıçramaya katkısı olmuştur.
Sorumlu gazeteciliğin ahlaki sorumluluktan beslenmesi, sonuçlarını düşünmesi ve başka dinlerin mensuplarına karşı nefret duygularını körüklemeye çalışmaması gerekir. Yüce peygamberi karalayan karikatürlerin yayımlanması, açık bir cehaleti, sadece Müslümanlara değil, dürüst bir diyaloğa inanan, dinler ve kültürler arasında evrensel uzlaşı ve birlikte yaşamı arzulayan herkesi karalamayı amaçlayan faşist ve kışkırtıcı bir eğilimdir.
11 Eylül olaylarından bu yana Arap ve Müslümanlara yönelik ‘İslam fobisi’ olgusu arttı ve Avrupa’daki bazı sağcı medya organlarında Müslüman göçmenlere yönelik faşizan kampanyalara yansıdı. Şöyle ki; başka uyruk ve dinlerin mensupları değil de sadece Araplar ve Müslümanlar kasıtlı olarak terörle ilişkilendirildi.
Bu karalama kampanyasına önderlik eden Danimarka gazetesinin yazı işleri müdürü dürüstçe özür dileseydi, böylesine dikkatsiz bir davranışın felaket etkilerini kontrol altına almak mümkündü. Fakat bunu yapmadı, kışkırtmaya itina göstererek ikinci kez yayımlamakta ısrar etti ve hatasını itiraf etmek, kapalı ve ikna edici olmayan bir özür sunmak için tam 4 ay bekledi.
Danimarka’daki bazı gazetecilerin ve başka Batılı ülkelerdeki arkadaşlarının onlarla dayanışma ve ifade özgürlüğünü savunma talebi öfkeyi alevlendirdi. Bazı Yeni Zelandalı ve Avrupalı gazetelerin bu çağrılara karşılık vererek ve Arap ve Müslümanların duygularına meydan okuyarak karalayıcı resimleri yeniden yayımlaması esef verici.
İfade özgürlüğü başkalarını karalama ve saldırma özgürlüğü anlamına gelmez. Şayet bu terör suçlaması Hz. İsa, Hz. Musa veya başka bir dinin peygamberlerine yöneltilmiş olsaydı, Arap ve İslam başkentleri de dahil farklı dünya başkentlerinde daha geniş ve art niyetli protestolar izlerdik.
Bizler Avrupa’da yaşıyoruz ve ifade özgürlüğünün sınırlarını biliyoruz. Hukukun ve gazetecilerin gazete malzemeleri ve makalelerini yayımlanıp yayımlanmamasıyla nasıl bir ilişki kurduklarını bildiğimiz gibi, her gazetenin, televizyonun veya radyonun elinin altında editörler ve yazarların aşamayacağı ‘kırmızı çizgiler’ olduğunu da biliyoruz. Zira her gün gazeteler ve televizyonlar binlerce makale, mektup ve yorum alıyorlar ancak yayımlamıyorlar veya çok sınırlı bir kısmı okuyucu mektupları köşesinde kendisine yer bulabiliyor.
İngiltere’de örneğin bir gazete, delil ve kanıtlara sahip olmadan her hangi bir şahsı terörle suçlayamaz. El Kuds El Arabi gazetesi ve yazı işleri müdürü, iki Arap hükümeti tarafından hakaret ve lekeleme davaları arkasına gizlenmiş mali olarak yıpratma amaçlı bir savaşla karşı karşıya kalmıştı. Oysa gazete olarak biz Arap dışişleri bakanlarından birisinin İsrail nükleer kalıntılarının ülkesine gömülmesi meselesini incelemeye aldığını zikretmiştik sadece. Bir defasında da dörtlü isimde hata ettik ve hiçbir art niyet taşımadan Kuveytli ‘şeyh’ ile Kuveyt yatırım ofisinin mallarını yağmalayan amca oğlunu birbiriyle karıştırmıştık.
Şahıslara dokunmak üstün körü de olsa yasanın cezalandırdığı bir suç olarak görülmekte ancak peygambere alçaltıcı şekilde dokunmak ve terörle damgalamak suç değil, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmekte..
Arap ve Müslümanlara kin duyan bazı kimselerin yasını tuttukları ifade özgürlüğü söylemiyle ilgili olarak ne ben ne de her hangi bir İngiliz, Fransız veya Danimarka gazetesi yayın yönetmeni, Hz. İsa’nın Japonya, Hiroşima, Nagazaki veya başka bir kente nükleer bomba atarkenki karikatürlerini yayımlama gücüne sahip değildir.
Bu ifade özgürlüğü, Ebu Hamza El Masri’nin ırkçılığı teşvik suçlamasıyla tutuklanmasını, meşhur yazar David Arfang’ın 17 yıl önce yaptığı konuşmada soykırımı inkar suçlamasıyla hapse atılmasını ve Fransız düşünür Roger Garoudy’nin iflas ettirilmesi ve kuşatılmasını engellemedi.
Geriye nazik bir dille şunu söylemek kalıyor: Arap ümmetini ve başkentlerini günlerce saran bu şiddetli öfkenin başka doğru yönlere de aktarılması gerekli. Bu yönlerin en önemlileri ise ülkelerimizdeki özgürlük çıtasının yükseltilmesi ve ulusal davalarımızı akıllı ve uygar şekilde savunmamız. Zira insan kendi başına özgür değil ve sözleri başka haklı sorunları savunamamakta. Bizlere düşen, bu öfkeyi içerisi için de olması gerekirken dışarıya yönlendirmeye çalışan rejimlerden kendimizi kurtararak işe başlamamız.
Baskıcı entrikacı rejimlerin esasında kendilerine yönelik olan bu umutsuz öfke selini dışarıdaki hedeflere yönlendirmesinden endişe ediyoruz. İfade özgürlüğü teşvik edilmeli ve korunmalı ancak karşı çıkılan husus, bu özgürlüğün bazı kinci faşistler tarafından kötü kullanılması.
Londra’da yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, 6 Şubat 2006Arapça’dan çeviri: Halil Çelik
(Nntvmsnbc.com)

Çarşamba, Şubat 08, 2006

Karikatür Krizi

Dünya gündemini meşgul eden Hz.Muhammed karikatürlerinin yarattığı kaos ortamını bir süredir takip ediyorum.Karikatürleri gördüm.Bunlardan en çok ön plana çıkanı başındaki siyah sarığı, fitili ateşlenmiş bir bomba olan kara sakallı ve bıyıklı bet bir ifadeye sahip bir baş.
Tabi bana hiç komik gelmedi.Ama vermek istediği mesajın ne olduğu gayet açık.Hz.Muhammedi örnek alan ya da maneviyat hakkında hassas milyonlarca insanın bundan rencide olması çok doğal.Bunu yüksek kültürlü batı dünyasının bildiği de aşikar.Yayınlayan editörde bu tepkiyi bekliyorduk diye beyanat verdi.
Müslüman toplumların birçoğunun bazı konularda batı dünyasında geri kaldığı bir gerçek fakat ileri olduğunu düşünen ve bu düşünceden yola çıkarak yaptıkları bütün eylemlerin haklı olduğu kanısına varan batılı diye adlandırdığımız dünya bu provokasyona yol açarak neyi ispatlamaya çalışıyor?
Şiddet eylemlerini desteklemek mümkün değil.Karikatürler rahatsız edici ama bu provakasyona kapılıp bina basmak, yakmak, yıkmak uygun bir davranış değil.
Belli ki birileri yeryüzündeki farklılıkların altını kalın çizgilerle çizmek istiyor.
Peki ne yapmalı! Tepkiler ölçülü ve açıklayıcı yapılmalı. Diplomatik tepkiler ve yazılı tartışmalar daha uygun olacaktır.Tabi temsilciliklere protesto mektupları ve siyah çelenkler de uygun düşer.Hatta ekonomik boykot da kabul edilebilir bir tepki sonuçta Danimarka Başbakanının iyi niyeti ikna edici değildi.
Açıklayıcıdan kastım rahatsızlığın sebepleri anlatılmalı.
Hz.Muhammed ve diğer peygamberler müslümanlar için kutsaldır.Kutsal kelimesi hemen hemen bütün dillerde ve dinlerde aynı şeyi ifade eder:"Korunması,bozulmaması gereken,adanılınan şey...".
Herhangi bir milletten kişi kendi dilini biliyorsa bunu da biliyordur!

Pazartesi, Ocak 30, 2006

Çifte standart

Aşağıdaki haberi bu sabah Akşam gazetesinde okudum. Okudum, sonra da şaştım.Dünya gitgide çifte standartlar mekanı oluyor.AB 'ye girmek , insan hakları gibi konularda gelişmek için medeni seviyesi yüksek olanların rotasına uymak için yarı istekli yarı zoraki çalışırken rehberlerimizin aşağıdaki gibi uygulamaları gönül rahatlığıyla yapabilmeleri ne ilginç.
Senelerdir ana dilde konuşma ve eğitim özgürlüğü için yerden yere vuruyorlar bizi, şimdi yaptıklarına bakın.
Geçtiğimiz cumartesi varoş hattından bir belediye otobüsüne bindim.Otobüs birbirine bakan ikişerli koltuklardan oluşuyordu.Karşıma ve yanıma kürt kökenli gençler oturdu. Yol boyunca kürtçe konuşup gülüştüler etrafla ilgilendiler. Rahatsız olmadım desem yalan olur. Söylediklerinden hiçbirşey anlamıyordum.Ama sonra beş on dakika sonra alıştım.Sonuçta insanlar kendi aralarında istedikleri dilde konuşabilirler.Benim ülkem bunlara alışırken yeterince güçlü ülkeler anadil konuşturmamayı topluma entegrasyon olarak adlandırabiliyor.Eğer bu bir entegrasyon eylemi ise bize alıştırılan entegrasyonun zıttı olan şey nedir aacaba diye sormak geliyor insanın aklına!
Akşan Gazetesinden:
Türkçe konuşma yasağı Almanya’yı böldü
BAŞBAKAN Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden (CDU) eğitim uzmanı Robert Heinemann’ın, “Almanca konuşmayan okulun bahçesini süpürsün” önerisinin Berlin’deki Herbert-Hoover okulunda uygulanması Alman Yeşiller, PDS gibi sol partileri ve Türk derneklerini kızdırdı. Sol partiden yetkililer ve ülkede yaşayan göçmenler böyle bir cezanın ülkede ayrımcılığı körükleyebileceğini dile getiriyor. Uygulama iktidardaki Birlik Partilileri’ni de böldü. Cezayı destekleyenlerin yanı sıra ‘saçma’ bulanlar da var. CDU’lu Jürgen Gehb, Heinemann’a karşı çıkarak, “Evet çocuklar teneffüslerde de Almanca konuşmalı ancak okul bahçesini süpürmek, ya da tek ayak üzerinde tutmak gibi cezalar verilmesi çok saçma” dedi. CDU’lu Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Jürgen Rüttgers de, kararı doğru ancak süpürge cezasını yanlış bulanlardan. Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Milletvekili Andreas Scheur süpürge cezasına destek vererek, “Entegrasyon dille başlar. Bu yüzden okulun başlattığı anadil yasağına katılıyorum. Öğrenciler buna uymazsa okul yönetimi tarafından cezalandırılmalı” diye konuştu.KIZILDERİLİ GİBİÖğrencilere bu tür bir ceza verilmesi ise ‘ırkçılık’ tartışmalarını alevlendirdi. Okuldaki anadil yasağını Alman Bild gazetesinin yazarlarından Josef Wagner, “Türk çocuklarının ABD’deki Kızılderilerle aynı kaderi paylaşacakları” diye yorumladı. Yine bir süre önce Hollanda’nın yabancılar politikası ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Rita Verdonk ülkesindeki yabancıların sokakta anadillerini konuşmalarının yasaklanmasını önermişti. Verdonk bu önerisinden dolayı büyük tepki almıştı. VİCDAN TESTİ Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin Alman vatandaşlığı için başvuran Müslümanlar için 30 soruluk bir vicdan testi uygulamaya başlatması da tartışmalara neden olmuştu. Testte, ‘Kızınız Müslüman olmayan biriyle evlenmeyi düşündüğünü söylese ne dersiniz’, ‘Oğlunuz eşcinsel olduğunu açıklasa tepkiniz ne olur?’ gibi sorular yer alırken, testin diğer eyaletlere de yayılması bekleniyor.

Çarşamba, Ocak 18, 2006

Rıfat Ilgaz 'dan bir şiir

Bu şiiri okuyunca aklınıza son zamanların önemli olaylarından biri gelmiyor mu!


Yüzyıllara ışık tutan
Bir kadın kıyıda ağlamaklı
Yanaklarında öfke
Eteklerinde kan
Düşmüş gökkuşağı belinden

Güneşli bir coğrafyada
Çekmiş perdelerini gökdelen
Bir bayrak çırpınıyor
Takvimsiz bir kasırgada
Asya kıyılarında esen

Kitapların yazdığından
Da önce başladı fırtına
Düşürür yıldızlarını tek tek
Çaresiz bir boşluğa

Rıfat ILGAZ (1968)

Perşembe, Ocak 05, 2006

Babam ve Oğlum - Çağan IRMAK 'tan bir film


Son üç haftadır -yani geçen seneden beri- haftasonu sinemaya gidiyorum.Kafamda birçok arkadaşımın tavsiye ettiği Babam ve Oğlum filmine gitmek vardı.Malum uzun zaman önce bütün sinemaları parça parça bölüp salonlara ayırdılar. Sinemaya gidiyorsun en az dört salon var.Benim gittiklerimde birinde altı birinde sekiz salon vardı.Altı salondan ikisinde Babam ve Oğlum ikisinde de henüz gösterime girmiş Yılmaz Erdoğan 'ın Organize İşler filmi vardı. İstediğim filme hiçbir salonda yer olmadığı gibi alternatif girilebilir dediğim Organize İşler'e de boyun ağrıtmak için en önde iki üç kişilik yer kalmıştı.Bu olayı iki hafta üstüste yaşadım.
Şimdi diyeceksiniz ki rezervasyon yap da öyle git! Denedim, denedim ama sinema telefonları ya cevap vermiyor ya da bilet satış hatları çalışmıyor. Sinemaya önceki günlerden bilet almak gibi bir alışkanlığa da sahip değilim ve böyle bir alışkanlık da istemiyorum.

Neyse bu salı sekiz salonlu bir sinemada en önde de olsa Babam ve Oğlum filmine yer buldum ve izledim.
Bu filme gitmeden önce bir ilgi ve saygı uyandı bende. Çok izlenen filmlerin adını, sahnelerini, medya organlarından çeşitli şekillerde duyarız ve yoğun bir reklama maruz kalırız.
Bu filimde ise hemen hemen hiçbir reklam kampanyası düzenlenmedi.Bildiğim kadarıyla filmde son teknoloji efektler kullanılmadığı gibi çok büyük bir bütçeye de sahip değil.
İlginç olan bütün bunlara rağmen filmin haftalardır kapalı gişe oynaması.En büyük ve belki de en etkili reklam olan bireysel reklama maruz kaldık.Bu film fısıltı gazetesinde hergün yayınlandı."Gittin mi, gördün mü, ben çok etkilendim, mendilsiz gitme!" vesaire gibi konuşmalara şahit olduk.

Gelelim filme...

Merak etmeyin filimin konusunu anlatıp katilin şöförün hala kızı olduğundan filan bahsetmeyeceğim:)

Film 1980'lerin Türkiye'sinde geçiyor.Daha ilk sahnelerde vurucu bir konuyla başlıyor.İnsana ben ne yapardım dedirtiyor resmen.Hızlı bir film olduğu söylenemez ama asla baymıyor.Filmin ortalarında boğazınızda hafif bir düğümlenme olduğunu farkediyorsunuz.Tam bu düğüm de neyin nesi şimdi derken Ege şivesi ile konuşan insanların komikliklerine gülüyorsunuz.Sonra gözlerinizin kaşındığı hissine kapılıyorsunuz...Sonra gülüyorsunuz...
Filmin sonlarına doğru artık film seyirciye iyice yükleniyor, yutkunmakta zorluk çekiyorsunuz. Gözünüzün kaşınma sebebini anlıyorsunuz...

Tahminime göre bu filmin bu kadar tutmasının sebebi hikayenin ve oyuncuların çok gerçekçi olması. Çok samimi, abartısız, acıklı ama arabesk olmayan sıradışı gibi görünmekle beraber inanılası bir hikaye.

Sonuç olarak filme gidilir mi?.. Evet gidilir. Ağlamak için gitmeyin sadece izlemek için gidin konu ve oyunculuk çok güzel.
Birçok yerli ve yabancı filme yoğun reklam ile gittim çıktığımda paramın boşa gittiğini düşündüm fakat bu kulaktan kulağa tanıtım sonucu gittiğim film parayı haketti.